20 Aralık 2014 Cumartesi

BAHAR

Ağrımadan susmuyor göğsümün bağırtısı.
Durmadan şişirilen bir balon gibiyim, uçamayan.
Şimdi bana ip bağlasan kaç yazar.
Gebeliğim, doğum lekesi
Günahkar bir gecenin tutmayan tövbesi.
Benim değil bu büyüyen
Bir başkasının söylenmesin diye bekleyen cümlesi.
Tanrım! Ağzımdan burnumdan çıkar sözleri
Verdiğin nefese yerim kalmadı.
Bakamadım istediğin gibi emanet bedenime
Bir ağaç olursam değişirim belki
Itır sahibi bir rüzgarla başgöz olur
Sabırla beklerim baharı.

Firuze
20.12.14

4 Aralık 2014 Perşembe

AŞIKLAR

Şimdi ağlıyoruz bulutlarla
Kandan sıcak
Kardan soğuk.
Tuzlu sular içiyoruz yorulmadan
Tırnaklarımızda kumlar kurudukça düşüyor
Düştükçe kuruyor saçlarımızın beyazları
Senin benim bizim şarkımız ovalara benzemiyor
Yanaklarımız hafif yükseltiler oluşturuyor çukurlara sular toplansın diye
Nedenlerimiz birbirimize yakın
Biz bizden olma aciz varlıklarız
Aksini söyleyene küfreden
Doğduk büyüdük ve ölmek üzereyiz.
Sağ salim varalım gideceğimiz yere demeye dilimiz varmıyor.
Bir taş yığınını yıkılmasını beklerken buluyoruz kendimizi
Başımızın üzerinde inceden bir fidan
Gölgesi düşlerimiz kadar
Gölgesi boynumuzdan narin
Sevişip toprakla
Çamurlar doğuruyoruz
Akıyor damımız
Gecemiz var bizim
Düşmüşüz birbirimiz boynuna
Köprücük kemiklerinde baharlar bekler.

Firuze
04.12.14

20 Kasım 2014 Perşembe

27 Ekim 2014 Pazartesi

Uzun süre uzak kaldım.Ne yazaceğımı bilemedim. Şimdi bile zor ayıklıyorum tuşları. "r" tuşum kayıp ki bu benim için önemli aslında. trimdi bilem neydi... hep r varmış. umarım ofiste bulurum o "r" tusunu.
    Zaten herşeyi kaybedince anlamaz mıyız?  önemini önemsiziğini... herşey o kadar ağır ki şimdi. seni özlüyorum demek seni yanımda görmek istiyorum demek seni seviyorum demek hatta... çünkü bu bir söz. patrona bu iş yarına hazır demekten daha önemli. Çünkü bu söz erken gelirim anne demekten daha dayanılmaz...
    ben bekledim seni. Gel yanıbaşımda gözlerimi yum diye. Oysa izin vermedi şu kahraolası "r" özlemleri daha uzun yazayım diye. şu kahrolası ada bütün deniz kenarlarımı yıktı geçti. sen de...

15 Mayıs 2014 Perşembe

KARA

Karnımız açtı kardeşim
Karımız hamile
Bir de bu topraklar acı
Yenmiyor kirazın kırmızısı
Gelmiyor bahar
Bu yüzden mayısımız hep kömür karası.
Ben sana çocuğumdan bahsedeyim
Bana inat masmavi gözlü
Anasına çekmiş velet
Saçlarında bulutların dalgası
Çağırsan eve gelmez oyun müptelası
Uyurken nefesi şu karıncalar gibi sessiz gezer alnımızı
Ben sana bizim evin bahçesini anlatayım
Bakımsız büyür çimleri bizim gibi
Ağacı meyvesiz
Ama olsun
Bizim bahçenin tek göz odası.
İnsandık bizde
İnsan gibi günahlarımızla
Dilimiz döndüğünce, dededen nineden öğrendiğimizce
  Dua ederdik
Çok günah çok mal gibi yüktü yüreğimizde
Bilirdik kaldıramazdık
Ben sana sevdamı anlatayım
Büyük aşk hikayesi değildi elbette
Görmüştüm beğenmiştim vermişlerdi kızı bu çirkine
Banyoda yüzümü yıkardı
Ellerine siyah
Yüzüme akı bulaşsın diye.
Sevgi yüreğimize yıldırım gibi düşmedi belki
Çay içer gibi yaklaştık birbirimize
İllaki sobada demlerdik biz çayı
Demini alsın
Çocukta ısınsın diye.
Aç değilmişiz biz kardeşim utandım söylediğime
Sadece mayıs kara
Çay demsiz
Ve karımız hala hamile.

Firuze
15.05.14

5 Mayıs 2014 Pazartesi

ÇIT

Şimdi hangi yokluğun altını hangi özlemle çizsem
   parmağıma dikiş atılır
Aç kollarını,bak bu ölümdür
Sıcaktır toprak
Sıcaktır kaybetmek
Gece götürendir
Gündüz emanet alan.
Ben hangi duvara çarpsam su fışkırır
Sırılsıklam, perişan olurum
Bir çocuğa asla benzemem.
Atın üzerime beyaz havlular
Üzerimi örtmem gerek
Çırılçıplağım.
Balkonda terkedilmiş fesleğen,
Üzül sende benim gibi
Avuçiçi arayacaksın, bulamayacaksın
Ve siz pencerelerin perdeleri, özenle dikilen
Aralanmadan söküleceksiniz.

Şimdi ben bomboş bir sokağın eksildiğini
  kime, nasıl anlatmaya çalışsam
  Yüreğimden bir çıt sesi gelir.

Firuze
05.05.14

Alışmaya çalışırken...
 

30 Nisan 2014 Çarşamba

YOKLUĞUNA ALIŞMA ÇABASI

Bir insanın yokluğuna alışmaya  çalışmak tüm kelimelere dargınlık hissi yetiştiriyor.
Hiçbir şey diyemem ruhum geri gelene kadar.

19 Nisan 2014 Cumartesi

AZ

Ruh mu kaldı gözümde
Sen de bırakıp gitmişsin.
Hani verimli topraklar nerede,
Ben neredeyim?
Çağlar geçmiş
Ne değişmiş aşkın ömründe?
Gidipte dönmemek vardı
Dönemedik bir türlü işte.
Papatyalar demiştin
Tarlalarını görmemiz gerek.
Bana bunlar fazla
Yüzünle doyup şükretmişim.
Bilmiyorsun
Yazık ki bilmiyorsun
Bu sabır çektiğim kaçıncı ilk gün.
Hangi şarkıda hangi sen
Seçmiyor
Seçemiyorsun.
Dur, bak ve nefes al.
Bu koynum
Bunlar saçlarım
Bunlarda dizginlenemez düşler.
Az daha sabret
Az kalmış gibi hissediyorum.

Firuze

9 Nisan 2014 Çarşamba

SARHOŞ GECE

Ve ilk kez gerçekten sarhoş oldum
Dün
Çok konuştum
Hiçbir şey anlatmadım
Taksiciden para üstünü sayarak aldım
Utanmayı çıkardım
Çıplak uyudum
Kusursuz düşünmedim
Kalem tutamadım kalem!
Yazdığımı yarın okumamam gerektiğini söyledim
Zaten okuyamayacaktım
Durumuma uygun düşecek birkaç mısra aradım
Henüz bunun için birşey yazılmamış
Sinirlenmedim
Küfretmedim
Sevmemenin bir boşluk oluşturmadığını iliğime kadar hissettim
Ben vardım sadece
Hiç olmaya giden bir akciğer çalışmasında
Ben ve sarhoşluğum.
Mutlu bile değildim
Üzgün?
O hiç değildim.
Çığlık bir boşluk
Yırtılırcasına sürtündüğüm.

9.4.14
Firuze

4 Nisan 2014 Cuma

BİRGÜN, ÖNCEKİ GÜNLERİ YAD EDELİM

Çok zaman oldu
Huzursuz, şımarık ve törpülenmemiş tırnaklı zamanlar
Geçti mi birçok şey
Geçmeli mi?
Sorgulayan lambalardan kaçarak girdiğim karanlıkta
Sesimde giderek donuklaşan iniltiler
Birgün, istemeden birisinin kafasına düşmesin diye,
Uzun bir sopayla temizliyorum.

Çok zaman oldu.
Çok.

Tanımak istemediğim sen,
Tanınmayacak memleket suretleri,
Dağılmış kitaplar,
Yakılmış yeminler,
Ucuz birkaç parça eşya,
Orada burada ruh kalabalığı.
Şarkılarda susar
Yerine araba sesleri eklenir.
Sarı kağıtlardaki notlar
Küçük notlar
Rüzgarla dağılıp gider.
Yapışmıyor hiçbir nesne hiçbir nesneye.
İsyan değil bu
Sadece çok zaman oldu.

Çok.

Kırık kemiklerin ve ezilmiş etlerin üzerinde
Ben de bilmiyorum ki
Bu kadar zaman öğrendiklerim nereye gitti
Ezbere aldığım onca şey?
Hangimiz gerçekti unuttum.
Kolumun omzundan aşağı akıp yürürken sallandığını
Burnumdan alıp ağzımdan verdiğim şeyin
   soğuk havalarda gözle görülebilceğini
Doğarken tam
Yaşarken eksildiğimi.

Çok zaman oldu

Unutmak istiyorum
Hala kaldıysa.
Israrla uzak kalarak kendi dilimin yoksulluğundan.

4.4.14
Firuze

21 Şubat 2014 Cuma

HAFİF

Sokak hafif soğumuş
Abrakadabra!
Güneş mi gelen?
Yeteri kadar içlenmedik mi sence?
Başımı hafifçe kaldırmışım
Gözlerim kısık
Gözlerim hiç olmadığı kadar alıngan
Almışım tüm ışığı koynuma
Koynumda hafif bir yanık kokusu
Bir boşluğun yanışına şahit olmakta varmış.
Durmak gelmiyor içimden
Ama
Duruyorum.
Susmak istemiyor gittikçe yuvasına sığmayan dilim
Ama
Susuyorum.
Memuriyet var akışında yaşamanın.

Sütümü bir bebeğe bağışlıyorum
Belimdeki kuşaktan sıyrılıp.

Sokak hafifliyor
İnsanlar
İçlerine hava üflemişim
Uçuyorlar.
Ve ben
Bir kaya gibi ağır ben
Ayağımdan başlayarak yosunlaşıyorm.

Firuze


17 Şubat 2014 Pazartesi

son çalan şarkı: yalan

son çalan şarkı: yalan: yalandan müdavimi oldum buranın. güneşli havalarda artık ben istemeden geliyor az şekerlim. ama benim istediğim bu değildi. gerçekten sevdiğ...

13 Şubat 2014 Perşembe

ANNA RF - On the way to you



Güzel adamlar güzel şarkılar yapar. Biz de dinleriz. İyi oluruz.

SESLENİŞ

İçimdeki şu sızı
Öğleden sonra da aynı yerinde.
Şu etrafta olup bitenlerin farkına varmak
Varıp bendekiyle karşılaştırmak
Bakmak sonra
Ne kadar da cılız Tanrım!
Bahsetmekten utanç duyduğum
Bahsetmesem vitrindeki hatıra çiniler gibi kırılmaya hazır
Kırılıp binlerce olmasınlar diye konuşuyorum.
Yoksa şu köşede bir çocuk ağlıyor.
Yasakladım tüm melodileri kendime
Buzdolabının olmadığı bir gariban evinde
Mutfağın en soğuk köşesinde duruyorum
Bakmak istiyorum buradan
Nasılsın ey sızım!
Bugün yine sağırsın
Beni, bir dur, bir dinle.
Biraz utanç duy lütfen
Limon çekirdeği gibi kokuyorsun
Rengin sarhoş bir yıldız
Tadın var ettiğinden başka.
Bak, genç bir adam orada çığlık atıyor
Kör bir kadın yaya yolunu kullanmaya çalışıyor
Körpe bir kız ilk adetini gördü
Kadınlığın dışlanmışlığına adım atıyor.
Büyümeye hakkın yok senin
Beş karış sonra toprağından
Korkuyu masal diye anlatan annelerin tütün kokulu dudakları titriyor.
Sen burada bir kestanenin
Üstelik hiç sevmediğin
Senin yiyebildiğin ama başkasının yenilebileceğini bile bilmediği
                                                                                          bir kestanenin
Artık bütün kestanecilerden nefret ettirmesine kızıyorsun.
Sızım!
Radyasyon, hormonlu besinler arasındaki yarışından
Mağlup gelen!
Biraz nefes al yalvarıyorum!
Tamam bu beden senin
Hiç uyuşamadığım bu eller
Başkasında daha güzel durabilecek bu burun
Sürekli içe basan bu ayaklar
Hepsi senin.
Ben seninle yaşamayı
Sızım
Beceremiyorum.

Firuze

12 Şubat 2014 Çarşamba

AVLU

- Şuraya doğru gidelim
- Ne var ki orada?
- Küçük bir cami. Avlusu güzeldir. Kocatepe'ye giderdik ya hani. O aklıma geldi.
- ( Çocukça bir kahkahanın bütün bedene hücum etmesiyle ) Evet, evet, evet.
-....
- Lan ne dar sokakları var buranın.
- Ben şaşırmıyorum hatta artık farkında bile değilim.  Geniş olsa ne olacak hala yürümeyi bilmiyoruz biz. Bir yerlere yetişmeyi yürümek sanıyoruz. Bak şu öndekilere. Penguenler bilinçli olsa - ki bence öyleler- acayip kafa yaparlar.
- E biz nasıl yürüyoruz acaba şimdi. Millete b.k atıyorsun ama.
- Aman! Benimle bana saldırma. En azından bunun farkındayım ben. Şimdi sen de farkındasın. Bu bizi farklı yapar mı? Kısmen... Ya da yapmaz. Eve geç kaldığımızda bunları düşünmeyeceğiz. Şuraya oturalım, gölgesi güzel.
- Bana bir türkü ver sana şiir vereyim.
- Ortam güzel geldi galiba.
- Yoo, ondan değil. tövbemi böyle bir yerde bozsam daha kolay affedilirim gibi geldi.
- Ne kadar günahkarız acaba? Bunu bilsek ne hale geliriz kim bilir. Sen temiz paksan bunun acısını çıkartırsın hemen.
- Sırıtma lan! Şu ciddiyetinden bu kadar hızlı sıyrılma. Başka biri varmış gibi geliyor karşımda.
- Çayımız olsaydı daha güzel olurdu.
- Demee! Of!
- O dedeyi hatırlıyor musun?
- A, evet. Ne konuştuğumuzu değil ama. Sessiz film izler gibi hatırlamak.
- Ben yüzünü de unutmaya başladım. Buğulu bir silüet var. Ölmüşdür belki de.
- Büyük ihtimal. Hesaplarsak on, on bir yıl olmuş.
- Böyle söyleyince sanki on yıl on gün gibi oldu. Ölmemiştir demek geldi içimden. Biz de büyüdük mü şimdi lan. Dur bir bakayım sana. Hım... Evlenmişsin biraz sakinliğinde bundan. Ama gerisi aynı. Nasıl yaşlanmak bu be!
- Sen kendine bak. Hala sakin avlular peşindesin. Parkları say desem sayarsın. Evlenmedin de ne oldu sanki? Senin bu sakinliğinin bahanesi ne?
- Cevabını ben de merak ediyorum.
- Orada kaldı yanağımın yarısı, kendini boşlukla tamamlar...
- Sezen!
- Ne güzel şarkı.
- Hem de nasıl. Kutuplarda olsaydık daha geç ayrılırdık belki de. Sonuçta dört duvar içine girip çıkmayı güneşe bağlamış akıllının biri. Biz de ona uyup duruyoruz.
- Sadece güneş değil ki. Şu avlunun dışında bıraktıklarımız da var. Bak gördün mü orada?
- Gözüm kapalı olsa bile görebiliyorum. Birgün kör olsam dahi göreceğim onları.
- Bunu yıllarca sorgulasak da bir işimize yaramayacak. Kimin işine yaramış ayrıca? Ve biz neden bu kadar çok soru soruyoruz? Sussak ya biraz. Güneş batsa. Defolup gitsek!
- ...

11 Şubat 2014 Salı

ÜSTAT

- Gereksiz miydim? Susmanın ete kemiğe bürünmüş hali gibiyim.
- Nasıl? Anlayamıyorum ki seni.
- Ne bileyim, nasıl anlatayım. Hayatın, virgülden sonra koyduğu boşluk muydum?
- Sen kocaman boşlukları doldurabilecek en uygun tercihsin. Sana bunları düşündüren ne?
- Bilmem ki. Küçük şeyler kimseyi mutlu etmiyor artık.
- Kimseyi boşvermedin mi daha!
- Kimse değil de, içim acıyor galiba. İnsanlar ağlarlar. Ben... Çok zor oysa.
- Çok garip. Nasıl düşünebiliyorsun bunları. Burdan bakınca o kadar neşeli, o kadar hayat dolu, o kadar erişilmezsinki bunları düşünmeni sağlayacak nedenleri düşünmekte zorlanıyorum.
- Ama öyle değil ki. Bunları çoğaltan benim. Büyütüp büyütüp adam eden benim. O adamı olmadık yere haşlayan da benim. Ben varım kimse yok başka. Hiçbir insan evladı bir şey yapamıyor. Yapabildiğinde de yarım bırakıyor.
- Eksik bir şey var.
- Hep var.
- Sen de biliyorsun.
- Biliyorum ne yazık ki.
- Herşey çok açık.
- Yüzüme vurma.
- İçine sinse...
- Olur gibi ama olmazları daha çok. Saçmalıyorum, kusuruma bakma.
- Öyle bir şey yok elbette.
- Üstat! Saçmalıyorum ben! Anlatamıyorum ki!
- Ne zaman bu kadar pesimist oldun!
- Dün, ondan önceki gün, geçen cuma ya da 26 yıl önce.
- ...
- Yoruldum artık anlatmaktan. Anlatmak için kelimeleri harcamaktan. Kelimelerin en kötüsünün akılda kalmasından. Yazamamaktan ve içimde büyüyüp duran ama asla okuma yazma öğrenememiş vahşiden.
- Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Artık herkes kendini anlatıyor. Özelliklerini abarta abarta. Bir yarıştalar herkes biliyor ama bilmiyormuş gibi davranıyor.
- Ama kelimeler... Önemliydi onlar.
- Mütevazisin. Farkedilmeyi bekliyorsun. Farketmiyorlarsa, farketmiyorsak bu bizim suçumuz. İnanıyorum ki bir fırsatın olsa... Ah olsa! Değişecek.
- Tek derdim içtenlik. Üstat, nefes alır gibi oldum.
- Hayal ediyorum o günlerin geldiğini.
- Ah be! O kadar hayalim yok ki.
- Zaten bunlar benim! Bunlar benim dünyamdan sana düşenler.
- Gerçekler ne olacak?
- Onunla yaşamaya mecburuz. Yine de söylediklerim uzak değil. Sadece içine sinsin... Sinecek olan... Ten kokusu gibi hiç yadırgamdan, usul usul.
- Herkes kendinden bir tane daha istiyor. Ten nasıl kokardı ki?
- Unuttuğumu sanıyordum ama unutmadım sanırım. Bendeki koku biraz çam ağacı gibi sonra aniden bir papatyaya dönüşüyor. Kızdığında yeni asvaltlanmış yol gibi. Güldüğünde elleri kirli çocuklar gibi.
- Birgün benimde böyle bir tanımım olur değil mi, üstat?
- Olur.
- ...
- Sustun!

( Selamla, teşekkürle.)

Firuze

'Peki' bütün küfürlerin anasıdır.: Koku

'Peki' bütün küfürlerin anasıdır.: Koku: Vaktiyle aşık olduğum roman kahramanlarının şimdi ne yaptıkları umrumda değil. Ben hep bir sonraki okuduğumu sevdim. Sayıları giderek ço...

10 Şubat 2014 Pazartesi

SEVGİLİ OİDES

Rüyalarımı takip et Oides
Ekmek kırıntıları çıkardım avuçlarımdan
Tek şekerli bırakıp çayını erimesini izledim.
Ha geldin ha geleceksin diye yüreğimi tavşanlara emanet ettim
Seni çok özledim Oides
Yeis biriktirip bir toplumun kucağından
Kuzularının seslerine serpmişler.
Kuzularına iyi bak Oides.
Ah! Bu kelime
Bir vahşiyi ağlatır.
Hangi yosmadır şimdi sana kucak açan
Ve dizleri ne kadar güzeldir ki
Çıplak yanağının altına elini dahi koymazsın.
Postacı geldi bugün Oides
Bana göndermediğin şeyleri sıraladı adımlarıyla
Bizim sokağımız tamtamına 1966 postacı adımıymış.
Mübadil ettiğimiz birkaç şey sakladım parmaklarımın arasına
Boşlukta hiçbirini farketmiyor kimse
Komik bulup gülümsüyorum kandırdıkça herkesi.
Ama sen olsan kesin görürdün.
Ben seni kandırmayı neden hiç beceremedim Oides?
Sen neden herşeyi anlıyorsun,
Ve neden herşey için bir şey yapamıyorsun?
Bazen çok sakar oluyorsun kabul et.
Oyuncaklarımdan en sevdiklerimi pamuklarla temizlerken kırmıştın.
Anneme şikayet etmek için koşarken ortadan kaybolduğunu hatırlıyorum.
Salonumda küçük bir pencere var Oides
Bir tane de giriş kapısının yanında
Perde diktirmedim onlara
Mutfakta çorbanın kaynamasını beklerken
Fırsattan istifade kapıdan eğilip sola doğru ikisine de bakabiliyorum.
Kırmızı tombul bir buzdolabım bile var biliyor musun?
Üzerine koyacağım süsler için biraz düşünmek istiyorum yalnız.
Seni sevmek geliyor içimden Oides
Severken söylemek
Seni sevmeyi bugüne ertelemek.
Terasa birkaç minder attım geçen
Kedili battaniye bir de.
Beğenmek ne kadar da zormuş konu sen olunca.
Çayını soğutma Oides.
Hoş, soğusa da ziyanı yok
Bir demliğimiz daha var.
Seversen bergamotlu yapabilirim
Yorgunluğunu alır.
Saat beşe geliyor
Bilirsin severim bu vakitleri güneş utanırken halinden.
Yolun sonunda küçük bir göl var
Oraya doğru gideceğim şimdi.
Paspasın altında mektuplarını bulduğunda uyanabilirsin.
Başka rüyalara daha ihtiyacımız var.

Güzel Oides
Bir dahakine daha uzun kal.

Firuze




30 Ocak 2014 Perşembe

Bir Zeytin Ağacının Altında Dinleniyorum.



O kadar güzel ki... Her kelimesinin altını yanık bir sesle çiziyor. Sanırım midemden başlayıp boğazıma kadar uzanan bir yırtılma sürekli kendini yeniliyor. Çıkıp gitmemek için sağlam bahaneler bulmasam kesin kaybolmuştum.

Bir zeytin ağacının altında dinleniyorum
Yüzyıllık demleniyor ruhum paylaştığında elimi toprakla
Zemheri zamandan kalmış bir rüzgarın
    çılgınca debelenmesi
Ve ardından güneşi üfleyip söndürmesi muhtemel
Neyse ki zeytin ağaçları var
Neyse ki salamuraya yatmamış henüz zeytinler
Neyse ki kavanozları kırmış küçük kardeş
Herşey o kadar eski
Herşey nahvetten o kadar uzak ki
Ah! Ben ölsem şimdi
Ah! Bir ayrılık hiç tatmadığım bir ölümden daha mı az yakıcı bilsem
Ah! Bu zeytin ağaçları beni bin yıl sonraya bu türküyle anlatsa.
Olsam düşen çekirdeği
Yuvarlanıpta gitsem, bahçesini eşeleyip camından süzülsem.
Bir bahtiyarlığı bir yalanla değiştirip
Tebessümünde dökülen gamzeleri toplasam.
Bilsem,
Bu ayrılık kaç insan ömrü edecek?

Zeytin toplamaya yetiş sevgili.

Firuze

29 Ocak 2014 Çarşamba

CEPLERİMDEN SÖZLER ÇIKTI

Kaybetmenin de kendine has bir duruşu vardır
Ben, çocuk
Bazı şeyleri usulüne aykırı kaybettim
Çokta kötüydü üstelik.
Senden evvel edindiğim bir hastalıktı yazmak
Ve barda bir adamı öptüğüm de sana dönüşecek diye beklemek.
Rabbim seni sadece hayal edeyim diye yaratmış olmalı.
Sarhoş bir kadehi katledip
Kanını ucuz, beyaz bir peçeteye sardım.
Günlerce düşündükten sonra
İspanyol merdiveninde de
Ankara'nın Keçiören yokuşunda içime oturmuş bir marazın
   ihtiyarlamayışına şaşarım.
Mezar başında özür dilerken gördüğüm birinden kaçmıştım bir keresinde.
Kimsenin ayıbına tanık olmak istemeden
Koşarım
Ceplerimi boşaltıp koşarım hem de.
En azından ceplerimde ellerime yer kalsın diye.
Pantolonlarımın ceplerini hiç dikme anne.

Firuze

.

21 Ocak 2014 Salı

20 Ocak 2014 Pazartesi

Fesleğen

Kışları fesleğen gibi kokardı
ama böceklenmeye hep daha yakın.

Aksakallı Dedeye Çağrı ! s.o.s.


      Benim şu hayatımın garip bir işleyişi var. Tam vazgeçmişken önüme çıkan bir sürü şey birikip bir dağ oldu. Hep iki seçeneğim var. Ve ben bu yaşıma kadar testlerde iki şık arasında kaldığımda kesinlikle yanlış olanı işaretledim. Şimdi konular bir testle boy ölçüşemeyecek kadar büyük. Bildiğin aksakallı bir dede bekliyorum rüyalarıma. Çünkü hiçbir insan evladının dediğine de güvenemiyorum. Kendi kararlarım konusunda bknz: iki şık arasında kalınan sorular. Herşeyin bir tane doğru cevabı mı var yani. Yok. Ama her doğrunun bambaşka bir yolu var ben de. Zaten geleceği bilemiyoruz, eyvallah. Bazen çıldırasıya bilmek istiyorum lakin. Yani o aksakallı dedenin bir iki gün içinde bana uğraması lazım. Hayatım bu hafta biraz daha düzene girmişti lan! Yine mi feleğin zilli çemberi ! Oooff!

Kişisel kişisel not: Benim aksakallı dedem böyle bir şey olur herhalde.
Kişisel kişisel kişisel not: Resmin kaynağını da unutmayalım http://bilalyigitinal.deviantart.com/art/Ak-Sakalli-Dede-Stop-Motion-Puppet-389341748

16 Ocak 2014 Perşembe

O KADIN

   "Bu ofisi seviyorum." Evet, o kız bana bunu söylediğinde çok özendim. Ben de onun gibi ağlamak istiyordum çünkü. Herkes onun hüznüne ortak oluyordu, benim de hüzünlerim aynı.Ne farkımız var ki? Şu anda beni anlamıyor olabilirsiniz ama birgün aynı çizgiden yürüyeceğiz.
   Yolda aniden belirdi yanımda. "Kazım ( Koyuncu) dinliyorsun." dedi.Biraz içmiş oluğumdan utanıp soluma doğru dönerek "Evet."  dedim. "Çekinme" deyiverdi. "Ben de." Ama o  ağlıyordu, bense gudubet, lanet, ağlayamıyordum. Ne zaman kaybettim gözyaşlarımı? Sigaramdan beş nefes çekebildim bunu yazarken. O kadar anlamsızlaşıyor ki o gözyaşları içinde benim kelimelerim. "Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi sonsuz bir yangın gibi. Sevmesem öyle kolay çekip gitmek yaralı bir kuş gibi..." Bu sözü dinlememe fırsat verip devam etti. " Ne iş yapıyorsun?" . "Çok önemli değil" dedim. " Sen de onlardansın." "Kimden?" diyerek cevabını bildiğim bir saçma soru sordum. Onlardandım işte. Yaptığından hoşlanmayan, geçinmek için birşeylere katlanan- ki o birşeyler gerçek anlamda hep mühim- . Sustu, bende. "Küllüğü hiç döktün mü?" Birkaç dakika sonrasını bilsem, hem de şimdi, derdim. "Dök o küllüğü!" dedi hiç sevmeyeceğim o emir kipiyle.Toplanmasını bilmiyormuşum. Haspam! Binlerce kez topladım ben o küllüğü, sen ne diyorsun. "Olur." dedim sakince.Çünkü gerçekten sakindim.Meşguliyetimizden bahsettik,arada güldü. Mecburiyetimizden bahsederken "Mutlusun?" diye araya sokuşturdu lafı. Lan ben şarkımı dinlerken gayet mutluydum, ne b.k yemeye ayılttın beni,sanki hiç farkında değilim gibi. "Evet" diyen sesim hala bir paket sigarayı 4 saatte erittiğini anlatıyordu. "Tabi, annemde benden gizli .... sigarayı içerken mutlu." dedi. Neden bahsediyor bu hatun. Bana beni anlatmasa bari. "İnsan diyorum, insan... ağlamalı" ...  "Kadınca yerlerine koyuyor ya herkes, ben de inadına erkekçe yerlerine koyuyorum. Ne lan bu a...m...k....Koyacak başka  yer yok mu? gelen geçen başka  bir yer bilmiyor. En gelişmişinden en basitine."  Haklısın kadın, en basit yer orası başka yerde bir üstünlük bulamıyorlar sanırım, derdim ama düşünemeyecek kadar ayıktı kafam ve eve gidiyordum ve küfür etmeyi hiç beceremiyordum. Şarkı kendini yineliyordu bu arada. Düşünmek istemiyorum var olmuş ve var olacakları. Tanrı gerçekten güzel müzik seviyordu.Eve gidip yola düşen saçma gölgelerin benim için bir sahne olduğunu anlatmak istiyordum. "Saçların".... " Şaçlarına özenirlerse, severlerse aldırma, geçer. Güzellik anlık a...m...k...." dedi.  Yadırgayayım mı seveyim mi bu hatunu hiç bilemedim. "Okşadıkların da saçlarını, dinazorlar yeniden var olur ve saçlarının bittiği yerde meteor düşer yeniden. Ve dinazorlar karikatürlerde ki gibi sevimli değil bence. Beni dinlemeyeceksin biliyorum ama söylemeden edemem kahretsin" . Yok yok kesinlikle çılgın bu. Birazdan falbakmak isterse hiç şaşırmam. " Adamın sevgilisi var. Ama yok diyor. Beni kandıracak aklınca. He he der gibi devam ettim konuşmaya...." , "ee?" "e si güzelim hiç. Gidiyorum dedi,bahanesini sona saklamış. Ne diyebilirim ki? Gitsin zaten. Gitmesin de sorun yok, gelmesi slalom. Yanlış yani. Bana göre. Erkeklerden hoşlanmasını geçtim ben, yok öyle bir destursuz seviyorum ayağı bende, yalancılığın ayıbı ayıptır." Hayat işte diyecektim ama çok manasızdı. İnsan... Ben de gitmiştim, ne farkım vardı? İkimizde gidileceğini biliyorduk, sadece zamanını geçiriyorduk. Ben sadece daha erken kabullendim. Yoksa gitmek için başka bir sebebim yoktu. İlla bir aşkın ızdırabında tavuk gibi çevrilmek mi lazım bu kızın bakışlarından kurtulmak için. Ne istiyorsun kadın benden?
     "Ben bu durakta inerim, sen sonrakin de. Beni tanımadın görürsen, burası küçük bilirsin."
     Gitti, gölgesine basarak.
     Ağlıyordu, gülmek gelse de içinden.
     Kaç istasyon bir kadının ağlamasına şahit olmuştur?

Kazım Koyuncu - Ayrılık



Gözünü kapatınca başka birşeye dönüşüyor.

EKMEK, ŞARAP, SEN ve BEN



Birde sabahın dördü
Dışarda kar
Odamız ılık
Gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
Anlattın bana ağzı sarımsakı kokan bir çocukla yattığını
Aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
Kıskandım Gogeni Tahitilim
Terlemiş vücudunu silerken
Cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
Saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
Güneşi doğurmuştu ölü cisim
Martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
Nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
Sam yelim Sahra-i kebirim
Kahrettim her şeye o gün
Babanın çarap çanağına, Gogen'e, kadere, sana, bana birde gittiğin arabanın tekerine
Ne diyordum arkadaş....
Diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
Ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
Daha sonra yaparım hayatın felsefesini
Sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
Bazen kadın hamamında tellak....
Bazen Cristof Kolomb
Napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
Timur'ken Beyazıt'ı yenişimi....
Bir kere Aristo'nun hocası olmuştum
Ona verdiğim dersle gurur duymuştum
Bazen Jan Dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
Bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
Eğer daha da içersem
Shaskespare halt etmiş derim karşımda
Salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
İşte Mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
Enayiymiş be Platon...
Bir içsinde görsün....Ne felsefesi varmış bu hayatın
Anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
Islak kaldırımlarda yürürken acırım
Önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
Ukalalık işte derim neme lazım senin
Kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
Ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
Şehrin hizbe sokaklarında
Yavaş yavaş kaybolur benliğim.
 
İhsan Yüce

15 Ocak 2014 Çarşamba

BU AÇI İYİ KANKA, BOZMA ÇEKİYORUM

      


      Kendi kendime sesli konuştuğum da sesimi acayip yadırgıyorum. Başkalarıyla konuştuğumda da böyle bir durum var mı merak ediyorum. Çok tiz de değil ama tok bir hali de yok. Ben konuşurken kendimle sesli sesli, tiyatro seçmelerine gitmiş gibi bir hava yaratıyorum. İçimden de bunu geçiriyorum. Ne kadar samimiyetsizim lan! Kendimden soğudum resmen. Rahatla kızım diyorum rahatla, senden başka kimse yok burada. Beceremiyorum, gidip yazıyorum bende. Kelime hatam, cümle bilgimin eksikliği falan boşveriyorum. Kendimle samimi olmak istiyorum. Böyle laubali, vıcık vıcık olalım, omuza vuralım -omuz da ne tuhaf bir kelime, yadırgadım şu an nedense- , sarılalım ardından. Kamera karşısında milyonlara seslenmiyorum sonuçta. Umarım bu konuda yalnız değilimdir. Yalnız olsam da bir şey değişmeyecek de ama işte insan birini birilerini arıyor. Sonra bir çözüm buldum kendime. Yüksek sesli kitap okuyorum. Hoş, bu ara acınası derece de kitap okuyamıyorum. Bu nasıl dinamik bir vicdan rahatsızlığıdır ya!
      Bu odaklanma sorunsalı ile müthiş bir savaş içerisindeyim. Ruhumdaki şeytan sapasağlam maşallah. Yapmam gerekli olan herşeyi arkaya atıyorum. Sonralık dereceliler ise öne geçmiş bir durumda. Mesela iki gündür aralıksız aynı şarkıyı dinleyip evde bulduğum bilumum leğen, tencere gibi vurmalı çalgıları usulüne uygun kullanmıyorum. Bir düğün havası var. Teatral -tiyatral mi teatral mi siz karar verin- havayı böylece pekiştiriyorum. Dekorlar yavaş yavaş yerini buluyor. Ardından şarkıları fon yapıp, yarım yarım okuduğum kitaplardan hangisi içimi bir nebze ferahlatacaksa onu alıyorum, okuyorum bir de üstüne kayıt yapıyorum. Acaba sesimde ki o eğretilik kayboldu mu diye. Kaybolur gibi yapıyor ama kaybolmuyor şeytanın kuyruğu! İçimdeki sesle -ki şu anda o konuşturuyor beni- daha iyiyiz. Dışımdaki bu sese Ayşe adını vermek istiyorum. İçimdeki sese de Zeynep. Nedendir bilmem çocukken sahip olduğum hayali arkadaşlarımdı bunlar benim. Ayşe ile kavgalıydık. Pek haz etmezdik birbirimizden, hep bir yarış, bir kuyu kazma işindeydik. Zeynep bu kötü günlerimde hep yanımda olan yol arkadaşım, naif güzel varlıktı. Onunla bütün vahim olayları çözer ve mutlu sona el ele giderdik. Hayali arkadaşlara bu denli sempati beslerken hiçbir oyuncak bebekle de evcilik muhabbeti yapmadım. Onlar, adı üzerinde oyuncak işte. Plastikten şirin şeyler. Onların saçları düzeltilir, kıyafetleri dikilir, geri yerine konulurdu. Başka bir kişilikleri olmadı ne yazık ki. Üzüldüm lan. Şu anda yetişmesi gereken bir projem var ama ben oyuncaklardan bahsediyorum. Dedim size , şeytanım çok kuvvetli bu ara. Beni dibe batırmadan da rahat etmeyecek, mümkün değil.
      
Klavyeden de öyle bir ses çıkıyor ki, etrafımdakiler neye sinirlendin diye sormaya başladılar. Halbuki yok öyle bir şey. Ayşe yine iş başında.
      Evet evet, dünya çok kötü bir yer. Evet evet, bir biz iyiyiz. İçimizde kesinlikle şeytana satabileceğimiz bir ruh yok. Bunlar ne lan o zaman? Gözünü seveyim, kötünü de sev arada. Bunları hep dikkat çekmek için yapıyor çünkü. -Yine o. Yine bir beden büyük dökümlü egosuyla geldi öğle yemeğimi hiç etmeye. Döneceğim birazdan, saçmalayacağım çok şey var çünkü.-

Firuze

12 Ocak 2014 Pazar

Anlamak

Dünyaya sadece ölmek için geldim.
Bitmeyecek bu bekleyiş
Öyle bir bekleyiş ki muğlak bir zamana ait.
Kendime acımaktan acımı unutur oldum
Tanrı unutur mu kulunu?
Unutuldum mu Tanrım?!
Bıçağı içimde unutulmuş bir ameliyattan çıktım,
Ettiğim duaları kim,nereye gömüyor?
Kabul
Bu dünyaya ben sadece ölmek için geldim.

Firuze

11 Ocak 2014 Cumartesi

BÜYÜK SERZENİŞ (Okunmaması tavsiye edilir, zira bunu okuyup üzerine alınması gerekenler asla okuyamayacak)

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de iki kolum olduğuna şaşırıyorum, utanıyorum. Hiç kendinizden utanmaz mısınız mesela? Aynaların var oluşu bu yüzdendir oysa. Sizin için güzel olmak lüks halbuki. El sallarken robotlaşıyorsunuz.

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de uzayan tırnaklarımız var, şaşıyorum, utanıyorum. Toprakla değil havayla kirletiyorsunuz onları. Sizin dışkınız bir hayvanın ki gibi gübre olarak kullanılmıyor. Boğazınıza kadar eşya için boğulun. Doğa da onların hiçbir hükmü yok. Tırnaklarınızı götüreceksiniz oysa.

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de kirpiklerimiz aynı görevi görüyor, şaşıyorum, utanıyorum. Toz değil, soğan kokusu da değil kaçan neden yaşarıyor gözleriniz? Ağlamak sizde eğreti duruyor. Gülünce de çocuklara haksızlık ediyorsunuz.

O kadar rezilsiniz ki; size de bana da birer ruh tahsis edilmiş, şaşıyorum, utanıyorum. O kadar kabarmış ki tüyleriniz, derinize sığamıyor, sülüngillerden tavus kuşlarına küfrediyorsunuz. Sonra cevap olarak gelen sesiniz bir müzisyenin ölümüne sebep oluyor.

O kadar rezilsiniz ki; birgün size benzeyeceğim diye uykularım kaçıyor. Sizin de benim de rüyalarımız var, şaşıyorum, utanıyorum. Sizin kötücül ağzınız hayra yoruyor, donup kalıyorum.

O kadar rezilsiniz ki; bazı kelimeleri ortak kullanıyoruz, şaşıyorum, utanıyorum. Ayıp, derken ben sizin için de düşünüyorum.

Pek tabii bende yine sizler gibi sütle yıkanmadım. Kötü alışkanlıklarım vardı, birkaç tane daha eklenecek belki de. En azından küfür etmek yüklemleşecek cümlelerimde.

Biz sizinle, bir köprü de vicdan ve g.t korkusu arasında bir ayrıma giderken farklılaşacağız.

Firuze

10 Ocak 2014 Cuma

SALGIN

Yüzyıllarca sürecek bu
Yüzyıllarca insanlar ve kendini insan zannedenler arasında
    bunca evrimin ortağı
Bunca özlemek hiç değişmeyecek
Zalimler zalimi de olsan
Günahsız bebe de olsan
Değişmeyecek bunca özlemek
İçiyorsan sigaranın  tadı acı
İzliyorsan filmler hep dokunaklı
Sonra bir ses aniden
  "yanındayım."
Öyle diyorsun da deniz aşırı bakışlım
Öyle diyorsunda kalakalıyorum aynanın karşısında
  Lalet aynalar
  ve ben
Öyle diyorsun da yok uykusu gecelerin
   mızmız çocuklar toplanmış
Asla çıkaramayız acısını bunca bekleyişin
Öldürür bizi
Anlamıyorsun!
Ya yaracağız göğsümüzü şiirlerdeki gibi
Ya keseceğiz kanatlarımızı
Ne uçabileceğiz birbirimize
Ne kaçabileceğiz birbirimizden.
Özlemekten bahsetme
Rüyalarımızdan da olacağız
İnsanlığımızdan da.
İnsan istiyor canım insan
Öyle pazardan elma ister gibi de değil
Anneni özler gibi.
Ben sana hiçbir şey demem daha
Hadi bu gece de ört üstünü iyice
Sabah ayazda sıkıca giyin
Salgın var
Salgın
Yüreğine mukayet ol.

Firuze

7 Ocak 2014 Salı

İstasyon Kusuru

Trenler geçiyor paldır küldür
Kocaman, demirden trenler
Ne kadar da az konuşuyorlar oysa
Bunca hiddet arasında.
Raylarda şişe kapakları debeleniyor
  denizde balık sanıp kendilerini.
Duman elimde dağıldığında
Gündüz değil geceleri dağıldığında
Modern sızılar doluşur parmak uçlarıma
Eskisinden hep daha beter.
Sevgili,
Avucuma sürülesi sevgili
Tane tane hep daha
Yarıda kalmış dansların tadılmamış kırılganlığı bu.
Şarkı bitince bitmesi gerekmez hiçbir şey.
Dalgası gibi saçlarımın
Sönmemiz de gerekmez salı sabahları, yaz ayları.
Sevgili,
Avucuma dökülesi dudakların
O vagonlara takılmak zorunda değil.
Huysuz kirpiklerine nazar boncukları taktım tek tek
Susmasına el vermez içimde bir deli.
Su sesini bastıran bir rüyanın güzelliği
Işıl ışılsın bana
Ama kar etmez geceleri, kış günleri.
Trenler var
Kopartılmış rayları,
İstasyon bekçileri var,
Müdavimleri.
Bulsan dahi dinmeyecek özlemler var.
Ardında kaldığın enine uzun pencereler.
Söylenecekler var, ellerimle dağıttığım toz toprak arasında
Sen duyduğunda,
  Soyu tükenmiş bir kuşun, ölüyor mu doğuyor mu bilemeyeceğimiz ötüşü.
Konu komşunun uyuyan evleri zangır zangır
Mışıl mışıl.
Sevgili
Ellerimi hep trenlere doğru
Avuçlarımı hep yüzüme tutarım.
Sabahları ama en çokta geceleri.

Firuze

Bahar Tomurcuğu



Ellerine şükür
Toprak serpiştirilmiş ellerine şükür
Bir elinde uçurtma bir elinde şeker
Sonrası hep uzun hikayeler.
Baharın hediyesi gözlerine şükür
Yumru yüreğini sar avuçlarıma
Bereket nedir görsün yağmurlar
Kardeş, selamını bana hep güvercinlerle yolla.
Telleri bilsin
Duvarları bilsin
Bulutları bilsin
En çokta seni bilsin.
Bu haberinde çiçeklenme var.
Hüzünden dokunmuş gözbebeklerinin siyahından
   tutam pamukcukları
   tutam tutam
   tutam da atam
Başım hoşmuş
Gökyüzü güneşli
Can, biraz ötemde dur
Ayağım çok takılır bilirsin
Takılsın omzuna düşeyim
Düşüreyim saçlarımı
Düşüreyim gözkapaklarımı.
Usulca kumlara çarpan deniziz biz
Ayın hemen yanında yıldız kümesi
Çaresi balıkların
Perdenin güneş gören yüzü
Uyanan bir çocuğun esnemesi ardından ağlaması
    kavuşması annesine.
Candan ileri, var olmak kazanır seninle şiirler
Minik kedilerin kuyruğuna bağladım
Hadi,
Uçurtmanı al gel.

Firuze 








3 Ocak 2014 Cuma

Fuat Saka - Tabancamın Sapını Gülle Donatacağım



Böyle de manik depresifim.

Soru kelimesi bir soru mudur?

"Şehir

Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de
Konstantinos Kavafis
(Çeviren: Cevat Çapan)"
Ne yazacağımı unuttum. Hay Allah! Artık aklımdan ne geçerse onu yazacağım. Aslında ne kadar standart bir şehir. Fotoğrafta görünen manzara hergün böyle. Trafik biraz daha beter olabiliyor aslında, ben sakin zamanına denk geldim. Bu standartlık içinde o arabalarda, o evlerde standart insanların yaşadığına karar vermiştim ama vazgeçtim. Çünkü hepimiz çok acayip varlıklarız. Delicesine, çıldırmışçasına olmadığımız insanlar olmaya çalışıyoruz. Hayatta hiçbir şey için bu kadar çabaladığımızı sanmıyorum. Bi'kendimizi sevemedik gitti arkadaş. Şahsen her ne kadar ben olmaktan başka bir şekil düşünemesem de kendim için bazen kendimden ciddi şekilde nefret ediyorum. Dışardan biri olsam ve kendim hakkımda bu kadar çok şey bilsem, kendimi bir odaya kapatır insanlardan uzak tutardım. Mümkün olduğunca uyuturdum kendimi. Kendime kitaplar okurdum. Bol bol resim yaptırır sıkça da yeşilin ve denizin olduğu yerlerde gezintiye çıkarırdım. Bir kedi alırdım, güvercin beslerdim. Rüyamda gördüğüm o pembe kafalı yeşil kuşu arardım. İnsanlarla iletişim hariç pek çok şey mümkün olurdu sanırım. Bu insanları sevmediğim anlamına gelmiyor. Kendimle bi'alıp veremediğim var, onu çözmeye çalışıyorum. Aslında başka bi'şehirde yenileneceğime inanıyorum. Konstantin Kavafis bunun öyle olmayacağını söylese de ben ona Tracy Chapman ile cevap veriyorum.
"You got a fast car
I want a ticket to anywhere
Maybe we make a deal
Maybe together we can get somewhere

Anyplace is better
Starting from zero got nothing to lose
Maybe we'll make something
But me myself i got nothing to prove..."
Olmadığım gibi olduğum hergün bulunduğum şehirden hep kaçacağım ondan eminim. Bedenim buralarda olsa da aldanmayın gerçekten beni bağlayan herşeye derin bir öfkeyle illaki hüzünle biraz da "şu an burada değilim" diyor olacak bir yanım...

Bu konuda yalnız değilim
Bence
Öyle miyim?




2 Ocak 2014 Perşembe

SARIL BANA

Herşeye bir dik duruş bu. Senin sarılman çiçek bahçelerini hep rengarenk bırakıyor. Hep güzel kokuyoruz. Cerenler güneşin peşinde koşturup duruyor. O kadar açız ki kestane kokularını takip ediyoruz. Sokağın köşesine uzanıyor kollarımız. Biz sarıldığımızda mükemmel oluyoruz.

Sonra bir genç adam, aşık olmayı yeni öğrenmiş henüz, bize bu şiiri hatırlatıyor:

"Bu yaşıma geldim içimde bir çocuk hala
 Sevgiler bekliyor sürekli senden.
 İnsanın bir yanı nedense hep eksik
 Ve o eksiği tamamlayayım derken,
 Var olan aşınıyor zamanla.

 Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

 Anıların kar topluyor inceden,
 Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
 Ama yine de unutuş değil bu,
 Sızlatıyor sensizliği tersine.
 Senin kim olduğunu bile bilmezken.

 Sevgiden caydığım yerde darıl bana.
 

Metin Altıok "

Düşünce

Ben seninle tüm aptalca şeyleri yapmak istiyorum.

Ben tüm aptalca şeyleri seninle yapmak istiyorum.

Tüm aptalca şeyleri seninle ben yapmak istiyorum.

ÇİÇEKLİ FİSTAN

Güzel fahişem
Güzel ablam
Çıkar mı benden de bir sen?
Ruhumu sarabilir miyim tellerle?
Bir yerlerde emekler mi bir bebe?
Sümüğü akar mı bir çocuğun?
Fahişelik dedikleri
Senin de kabulünde mi?
Soruyorlar mı sana,
Sevgi yaşanır mı ölünür mü diye?
Yosma ne güzel kelime
Ellerin taş plak
Hayat hepten bombok
Fistanın bacaklarında
Cennetten çiçekli.

Firuze
26.12.13

Yemen Blues - Um Min Al Yaman


1

Herşeyin ilk günü hepimiz için bir yenilenme durumunu içimizde tetikliyor. Diyete pazartesi başlıyoruz. Doğum günleri önceki yaşımızdan daha olgun olmak adına başka biri olmak için en uygun zamandır. Okulun ilk günü, iş hayatının ilk günü, yılbaşı... Hepimiz biliyoruz elbet birgünde hissedilir bir değişiklik yaşamayacağız lakin herkes o kadar iyi niyetli dileklerde bulununca bilinçsiz bir sinerji oluşturuyoruz. Umutlarımızı tazeledik mi? Evet. Çokta iyi bir başlangıç olmasada benim için, olduğu kadar dedik. Devam ediyor muyuz? Evet. Ben pazartesiden daha umutluyum ama.

1 Ocak 2014 Çarşamba

piktobet: Sahibini Bekleyen Şeyler

piktobet: Sahibini Bekleyen Şeyler: Lale Müldür başımı kaldırdığımda bir deniz gibi geri çekiliyordu bütün gök tozları küllerden bir ev yapılıyordu sanki orada t...