30 Aralık 2013 Pazartesi

ŞİMDİ,KÜL VAKTİ.

  
   Tüm inandıklarımı gözden geçirip soyağacımızı çıkarıyorum. Aslında ne bok olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Ve bilmek bir çözümden çok bir çıkmaz oluyor bizim için.
   Aşk, sonuçsuzluklar bütünü.
   Aşık olduğum adama hiç şiir yazamadım ben. Hiç, güzel bir söz de söylemedim. Aşık olduğumun farkında bile değildim zira. İsterse defolup gitsin, derken gayet ciddi bir umursamazlık vardı. İşte her şey orada başlamıştı. Kaybetmeyi baştan göze almak, sonsuza kadar sahip olmayı istemekten daha elim bir şeye hazırlıyor insan denen mahlukatı.
   Sustum. Sadece yaşayabilecek kadar enerjim vardı. Uykumdan uyanabilecek kadar. Ağlamak yerine koyu renkli mide ağrılarım olacak kadar. "Sevgilim" dediğinde yadırgadığım bir adamın nesi kalmıştı bende bilmeden, hem kaçtım hem bulmak istedim. Kötü alışkanlıklarımın hepsi o noktada başladı. Çok uyku, hiç makyaj, çok sigara, hiç sohbet, çok içki, hiç sarhoşluk, çok kaçış, hiç aradığını bulamayış... O seni aşık yapmaz, sen kendi kendini aşık yaparsın o senin burnunu silerken yaşadığın utangaçlıkla, topukların kumsala batarken yaşatmaya çalıştığı romantizmle, tüm yaşam tarzına zıt bir hareketle yanında kimseye tahammül edemediğini açıkça söylediğinde, vesaire vesaire vesaire... Hepi topu bana kalan tek bir soru oldu, minicik gözlerine beni nasıl sığdırdığı. Bazen parmaklarımla gözlerini aralayıp, bence böyle beni daha iyi görebilirsin, demek gelirdi içimden. İdraki benim için hep imkânsız olacak bir hayranlık nedeni.
   Ve bunlar onun için onunla yapılmış ilk karşılaşma. Şimdi yapabildiğimiz birbirimiz için saçma mutluluk içerikli kartlar. Sonra bir gerçek daha doğuyor, ben bu konuda gayet katı ve cadı olarak, tamam diyene kadar onun eksik kalması gerekliliğini içeren cümleler kurmaktan kaçmak için hiçbir iyi niyet sonesi kurmadan o parkı görmezden gelmek. Bu konudaki uzmanlığımın yumuşak zemine kat kat dökülen beton gibi olması kabullenişin kademesi oluveriyor.
   Şimdi sen beni, ben seni ayrı bir köşeye oturtmaya çalıştığımızda, priz almış o betonun dışına çıkamadığımızı görüyoruz. Hiç söylenmemiş kelimeler, yapılmamış hareketler olduğunu sandıklarımız sadece öncekilerin türevi, integrali, üssü, karekökü... Edebiyatın karmaşıklığı içinde suratımıza vuran matematiksel, kavrayışı basit gerçekler. Senin için yazılmış her şiir, beraber söylediğiniz türküler -şarkılar demiyorum, onlar gün içinde rutinleşmiş kalıyor türkülerin yanında, türkülerden daha az söylense dahi- sen sigaranı yakarken seni izlemesi, iki dakika önce çılgınca gülerken daha evinin kapısına varmadan o, attığı süper hızla desteklenmiş, dokunmatik yazılmış, sonu noktalama işaretlerinin israfına neden olan modern mektuplaşma ile duygusuz bir terkediş benimde hislerime aşina.
   Birbirimizden istediklerimiz apaçık bir bencilliğin ürünleri. İyi-kötü diye ayırt etmiyorum. Parçalanmamış bir bakışla bu böyledir. Benim için iyi olan şey senin içinde direk yoldan iyidir. Ama sen bunu istiyor musun, diye sormam asla sana. Basit sorular sormaktan korkarız çünkü. Öznesi, yüklemi ve bir adet nesnesi olan gayet basit cümleler bizi iki boyutlu görüntü haline getirir. Oysa her matematik ispatı; sadeleştirmekten, birini ötekine benzetmekten geçer. Şiirleri de uzun yazılardan daha çok sevmemizin ve sevmememizin nedeni budur. Benim senin için istediğimi sen de kendin için istiyor musun, sevgili? Bu cümle on bir kelimeden ( tek başına anlamı olmayanlar da dahil) oluşmuştur. Basite yakındır. Kurduğun hayaller seni ilgilendirir, beni değil. Onların hiçbirini, beni terk edeceğin gün olacağı gibi, bana sormadın ve sormayacaksın da. İtiraf edeyim ben de yapmadım, yapmayacağım.
  Sen benim hüznüme ben senin hüznüne dokunmaya yelteneceğiz. Mahremiyetimizin mahremiyetine inmek konusunda delice bir savaş vereceğiz. Birbirimizde bilmediğimiz her şey için hoyratça hırpalayacağız. Evet hiç bağırmayacağız mizacımız gereği birbirimize, ben mesela sana hiç küfür etmeyeceğim ve bu daha acı olacak bu yüzden. Benim seni ikna etmem, senin beni ikna etmen sadece birbirimize sunduğumuz bir lütuf olacak ve her seferinde bunu ima etmekten alıkoyamayacağız kendimizi. İkimiz içinde birer dejavu olacağız. İçinde yaşamamış olduğumuz birkaç kırıntı olacak elbet.
   Dur, daha bizim kitaplardan alıntılanmış sözlerimiz olacak. Ele güne çaktırmadan bağırdığımız serzenişlerimiz, silinecek şiirlerimiz, telefon numaralarımız, gizliden takibe alacağımız profillerimiz, dönüp dönüp okuyacağımız mesajlarımız... Dur, daha bile bile lades oynayacağız. Hoş, eğer yeteri kadar birbirimizin kökünü kazırsak seni hiç yaşamamış varsayabilirim ben.
  Çok söz vermiştin değil mi? Kimini de tutamadın, insanlık hali. Bende de var rahat ol. Senden bunu istersem ağzıma bir tane vurabilirsin.
  İşin en tuhaf tarafı da, bu kadar çok söz sahibi olabilmem, bir çocuğun avuç içine sığabilecek isteklerim ve kana kana susmam. Hayal ediyorum, dünya üzerindeki her insanın sesi yok olsa, konuşamasa ve bundan dolayı paniklemeden birgün yaşasa. Susarak baksak sadece birbirimize. Bir çocuklara, bir hayvanlara, bir rüzgara ve bir denize dokunmasalar. Güzel olurduk. Hatta bence konuşmaya başladığımızda bu hisse başka bir isim bulurduk, her dilde aynı. O zaman özlerdik sevdiğimizi söylemeyi, o zaman özlerdik sevgilinin adının yapraklarda yankılanışını, o zaman özlerdik türküsünü dinlemeyi, o zaman özlerdik kitabını okuyuşunu, o zaman özlerdik laf açabilmek için saçma sapan cümlelerinin çocuksu heyecanla gırtlağından çıkışını... İnsan kaybedince nelerini özlemiyor ki.
   Her yaşta çocuk olmak yasaklanmalı bence. Çocuk yaşta çocuk olacaksın, onu da bu kadar farkındalıkla boğmayacaksın. Bilmeye meyilin olmayacak, büyütmeyeceksin. Aşkın aşk olduğunun farkına varmayacaksın. Aşk bir sonuçsuzluksa, bir bilinçsizlik çıktısı da aynı anda. Oysa ben ne yaptım şimdi, her şeyin bir kere daha altını çizdim. İyi halt ettim.

Firuze

28 Aralık 2013 Cumartesi

Masal

Havluyla sobanın sıcağında kurutuyordu annesi kızının
Uzun bir masaldan saçlarını
Dalgalı ve rutubetli.
Kırmızı prensleri yerleştiriyor kulağının arkasına doğru
Binlerce masal var sana anlatacağım
Uyuma ben gelene kadar.


Posted via Blogaway

26 Aralık 2013 Perşembe

Dario Moreno Can'dır


Özlem

Keman çalmak
Ardından üzülmek geliyor içimden.

Ahmet ERHAN - Bağlar Gazeli



 

          Azer Yaran'a I
Sılam yürüdüğüm yollardadır
Yuvam gurbette
Bıraktım ömrümü en ücra köşelerde
Yedi coğrafyası çürümüş bir mozaik
Bir gazelhan türkü söylüyor duvar diplerinde
Evet, öyle bir derviş ki zaman
Bağlarım ellerimde
Yapraklarım üryan
Öyleyse o bağların gazeliyim ben
                       Bağlar gazeli
Sömürülmüş, kemirilmiş kuru
Toprağa kavuşacağı an
Herkeslerce beklenen
Kardeşim, yapraklara sar üşüyen yerlerimi
2
Telefonlarım çalıp durur an be an
Ben açmam, dostumu düşmanımı bilmem
Hiç sevgilim olmadı ki
Topuklarından öptürecek, bir üzüm tanesi gibi
Verecek ırzını
Hiçbir kalem elime uymadı
                      Bağlar gazeli
Belki seninle bu akşam
Yollara çıksam, mağaralara da sığınsam
Beni kimse sevmeyecek, beni
Telefonlarım çalarken an be an...
3
Yoruldum biraz, gökyüzüne bakalım mı
Niyeyse çabuk yoruldum bu akşam
Zavallı deniz!
Bir daha yağmurlar yağmazsa seni hatırlayamam
Üstelik bağlar da niye hala uzağımda
Değil, anlamam..
4
Saklandım. Kozalağıma sığındım
Güldüler: Ben-Sen-O / Biz-Siz-Onlar
Şehrim ölü asmalar serpiyor bu coğrafyaya
Ankara! İdamların başkenti!
Çocuklarının adını 'Deniz' koyan zevcelerin
Tarihine gülüyorsan ışıklarını söndür
Utanıyorsan, bayrağımı geri ver bana

5
Türkiye! Bağımın en kuru gazeli
Telefonları ikide bir yüzüme çarpan oğlum
Bak, burası Hayat kokuyor
Gencecik kızlar üzüm eziyor topuklarıyla
                               Dünya güzeli
Yurdumda çocuklar ölüyor
Barışın ve kardeşliğin has yüzü hevesine

Üzümler şaraptan anlamıyor...

6
Sevgili yurdum, dağlar, denizler, ovalar
Biraz da kendine sakla kendini
Başımda güneş, ayaklarımda kar
                               Bağlar gazeli
                               Bağlar gazeli
Uzat artık bana şu güzel ellerini...

25 Aralık 2013 Çarşamba

piktobet: Göğe Bakma Durağı

piktobet: Göğe Bakma Durağı: Turgut Uyar ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından bebe dişlerinden güneşlerden yaba...

24 Aralık 2013 Salı

SİZ AŞKTAN N'ANLARSINIZ BAYIM


Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!

Ben işte Miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!

DİDEM MADAK

YOLCU HALLERİ

    Midem de akşamdan kalma bir tutulma vardı, yollar güzeldi ama hava kapalı. Belki de gitmemem gereken bir yereydi yolculuk. Kendime ait ve bir o kadar uzak. Tıpkı ben olmaya çalışan ben gibi. Hiç kimseden nefret etmeyince insan en çok kendinden nefret ediyordu. Bu, daha kolay ve yeterince içten. En azından kendine gülümsemek zorunda kalmıyorsun. Nazım Hikmet' e ait bir dize okudum biraz önce
                " Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                                       giderayak."
     Evet, yollar en güzeliydi. Tek bir kişi istediğime karar verdim, arada bulanan sularıma. Bir sevgili... şart değil. Bir dost... Kadın, erkek... farketmez. İnsan istiyordu canım. Pazarda gördüğünü ister gibi değil, doğduğunda anneni ister gibi.
   Birilerine hep fazlaydı ılıklığım. Yol hala güzel... Birilerine yetirince az. Karar vermiştim, yine yer değiştirecektim. İnsanlar değişmiyordu ama ben onların yerini haritamda değiştirebilirdim. Az okuyordum, çokça kaçıyordum. Ürküyordum, inanamazsınız. Babamın bana kızmasından hiç ürkmemiştim ama konuşmamamızda derin karanlıklar vardı. Bağıramazdım. Dünya patlardı. İnandığım o derin ahkamlar... Bir kadın gerçekten çok karmaşıktır. "..." Yol ağaçlar arasında yine güzeldi, hava belirsiz. İstenmediğim bir yere gidiyordum, adımı temize çıkarmak ve topluma uyum sağlamak için. Arkalarından konuşmaktansa yazmayı uygun bulmuştu ağrıyan başım ve altında bir yerde vicdanım. Giderayak yapılacak işleri düşündüm. Camdan dışarı baktım. Sağ tarafım ağaçlar, sol tarafım beton duvar. Yoo, o benzetmeyi yapmayacağım. Sonra duraksadım, ne yazacağımı bilemedim.

     ...

     Dinlediğim şarkıyı değiştirdim. Sonra kaldığım yerden kendimi yedi kat aşağıya gömmeye ve üfleyerek üstümdeki toprağı, kazmaya devam ettim. Sonra Nilgün Marmara' yı düşündüm. Hangi şiirini okumuştum en son. Mutsuz insanların sayı saymayı bulmalarından gelen durum değişimi. Didem Madak' ı da düşündüğüme göre devam edebilirdim. Boynum fena tutulmuştu. Gece deliksiz uyumuştum. Yazacak bir mektubum vardı ama içimden doğru kelimeler geçmiyordu. Erken yaşta biriken borçlarım ama ödeyebileceğim bir işim vardı. Karşı çıktığım yöntemler, karşı çıkamadığım el değmeyen bir baskım da vardı. Çok şükür! Dengede kalamıyorsun be kızım, diye çıkışıyorum ama nerdeee! Duymuyorum yine. Yazıyorum da yazıyorum. Harbiden, ben şu içimi tırnağıyla yaran öfkeyi  nasıl bastırabiliyordum? Öyle ki, bazen varlığı sadece bir hayaletten ibaret oluyor. Yol hala güzel bu arada. Gözüme güneşte girdi. Kulağımda Metris ayak sesleri. Sigara içmek istiyordum. Yüzüm buruştu yine. Tam ikiyüzlüydüm bu arada. Beni sakin bilenler, beni kıskanç bilenler, beni umursamaz bilenler... Sanırım kendimden nefret etmeye devam edebilirim. Gülümsüyorum... Sanırım aynı anda aynı şeyi düşündük kendimle. Offf! Gitmek istemiyor muydum acaba? Takılıp kalmıştım. Midem küçülüyordu. Bak bak, yüzüm yine buruştu.  Kesin o suçluluk yazısına bakıyordum. Sonra amaaan diyip bir nefeslik rahatlık veriyordum kendime.
     Yoruldum, ara veriyorum.

Firuze

19 Aralık 2013 Perşembe

Lara Fabian - Je T'aime


KUAFÖR

Kesin saçlarımı lütfen
Kırmızıya boyansın elleriniz beyefendi
Ustasınız bu konuda
Şanslı günümdeyim sanırım
Bir saat önce terkedildim ben
Korkmayın biraz kısaldı diye üzülmem artık
Kokusundan kurtulunca rahat bir uyku çekerim bugün
Ve elleriniz ne kadar da kibar
Güneşin batışındaki yorgunluk var benim ellerimde
Bir de hiç ısınmaz
Kırık uçlarım kırık hayallerim gibidir
Kesin lütfen
Güzellik kıyamadığınız bir şey
Ama taraklar öyle düşünmüyor
Teşekkürler
Ne kadar da hüzünlü durmuş
Suçu size atabilirim artık.

Firuze
05.02.13

18 Aralık 2013 Çarşamba

AN'dan İçeru Uyur İdik Uyardılar



Sokak sokaktır, hürdür, soğuktur, sıcaktır...

YARINDAN ÇEKİNCELERİM VAR

Yarına kalmasın sevmelerim
Yarın büyük bir telaş
Yarın derin bir kuyu
Bana bir kış masalı anlat bu gece
Ertesinin olmadığı uzun bir "an" ın içinde
  su gibi insin boğazımdan hülyama
Ketumlaşan dokunuşlarım pişmaniye gibi dağılsın
  çocukların
  dünyayı pembeleştiren dudaklarında
Söyle, söyle
Uçacak mısın benim mahremiyetimde
Tüylerini de dökecek misin?
Söyle, söyle
Azdan biraz fazla
Fazladan biraz az
Kulağımdan kaderime
Engel ve tabii bir heyelan gibi.
Sevdiğim en çok sevdiğim sıcak ekmeğimin arasına
  domates doğrayıp
Çıplak ayakla kanatacak mıyız dizlerimizi
Tükürüp yaraları onarmanın ciddi bir iş olduğunu bilerek
Bütün sevmelerimi bitirelim leblebi tozları yutarken.
Kalmasın yarına sevmelerim
Sevmelerim yarına kalmasın.

Firuze

6 Aralık 2013 Cuma

Kuş Koysunlar Yoluna



Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış
hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir. Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara

5 Aralık 2013 Perşembe

GİDERAYAK



Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                    giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                    giderayak.

Haziran 1959

Nazım Hikmet Ran
(Annesi Celile Hanım'ın Nazım Hikmet portresi)

Apolas Lermi - Mektup



Getir beni aklına cuma geceleri...

USTA

Aslında bir şey yaptığım söylenemez
Gözümdeki nedensiz şişlik
Gördüğümü söylememi engelliyor
Biraz dik oturmaya başladığımda
Anksiyete karnımdan itiyor.
Şarkılarla beraber garip zamanlar geçiriyorum
Soyunuyoruz beraber kimi zaman
Dışardan bakıldığında manasızca biliyorum.
Yeni bir sokak buldum
En çok orada sevişiyoruz
Bir kahve kokusu siniyor ki üzerimize,sorma
Ellerimizin üzerinde yürümeye başladık keyiften.
Hangi kitaba elimi sürsem
 sayfa numarasından bir yangın başlıyor
Hangi kitaba elimi sürsem
 Beş para etmez bir ayraç gibi kalıyorsun elimde.
Tanrım!
Ne büyük düş kırıkları arasından ne büyük bir düş kırıklığı bu!
En ücradaki çocuk parklarını çok severim oldum olası
İnzivalarını bozmaktan nefret edilesi bir mutluluk duyuyorum.
Yumuşak, hamurdan çimleri yok
Salıncaklarında kıçın donacaktır emin ol
Kaydırağında pantolonunu yırtacaksın.
Seni öyle, olduğun gibi kabul etmeyecek
Basmayacak bağrına
Ama fena kapılacaksın onun bu hoyratlığına
Tavaf edip duracaksın o seni kabul edene kadar.
Acıyı seviyorsun.
Acıyı herkes sever.
Acıyı sen çok seveceksin.
Açıl susam açıl dediğinde bir kahkaha kopuverecek boğazından ansızın
Ağlamayı en çok o zaman isteyeceksin.
Şimdi ben gidiyorum
İstiyorum ki sen gelme
İstiyorum ki yolunu kaybet
Şimdi ben gidiyorum
Kediler ciğerden nefret ederler.
Bir şey olsun ben gidince
Boş kalmasın buralar
Atıp tutan
Sayıp söven
Kalifiye sesli ama
Ücreti dolgun bir fahişe hüznünün hakkını verecek
Biri, bir şey...
Bul işte
  boncuktan kuş yapan insan ustası.

Firuze

3 Aralık 2013 Salı

piktobet: Seks

piktobet: Seks: Pascal Bruckner   Aşıklar kavuştukları anda küle dönüşürler. Kalçalar cennetin bir tasviri, zenginliğin bir simgesi, yaşayan bir bolluklar...

Kendi Kendine Bir Salı Gecesi Sohbeti

Çok fazla doğru var bu konuşmada.
Özel konumumuzun muteber etkisi altında yağışmalarımız
Bin senelik bir hikayenin özeti gibi.
Girişgenliğimiz
Gelişmişliğimiz
Sonuçsuzluğumuz.
Düşünüyorum gelmiyor hiçbir şey aklıma
Bir çeşmenin önünden geçiyorum
Susamıyorum
Bir otobüs görüyorum
Binmiyorum.
Ben de pazarlık düzecek bir kadınlık yok.
Yine de yolda yürürken çokça ayağına takılırım.
Sade bir çakıl taşıyım anlayacağın
Beni denize fırlatırsan mutlu boğulurum
Bir çocuğun kafasına atarsan
Ben intihar ederim
Çocuk annesine ağlar
Sen yalnızlıktan yoksun kalırsın.
Birine bir şeyi anlamayacağı şekilde anlatmaklardan gelip
Anlasın diye başvurulan beti benzi atık kelimelerden seç şimdi
O kısma çoktan geçmiş olmamız lazımdı.
Bizim bu konuya açık alanda sevişmemiz
Rüyalarımızın habis yüzü olacak
Ve bu utanmayışımız bir toplumun elinden sağ çıkamayacak
Birbirimizi suyun dışına atmaya çalışan balıklar gibiyiz
Hangimiz daha kötü bilmiyorum.
Kötü de olsam
En çok pullarını sayamadığım için üzülüyorum.
Sınav sonunda unutulmuş bir kalem olduğunda
Kaç tane doğru yaptığınla kimse ilgilenmeyecek.
Yastıktaki başım bana bunu hatırlatıyor.
Çok hasta
Herkes
Gözünden hasta
Yüzünden hasta
Ellerinden hasta
Gecesinden hasta
Göz yaşından
Beresinden,eldiveninden
Burnunun çukurundaki sıcaktan...
Kimsenin aklına annesine öptürmek gelmiyor.
Öpünce geçmeyeceğinden korkuyorlardır belki
Belki rüyalarına anneleri gelmiyordur.
Yani diyorum ki
Sen öpünce düzelmeyecek yalanlarım var benim.
Sonu gelmeyen şeyler var hayatta
Bizde başladığını sandığımız
Bize bir ahir zamandan kaldı
Bizden de gidecek.
Demem o ki sonsuzluk bizden geçti, geçiyor, geçecek...
Bir çingene melodisinin tarifsiz acısına dönüştüğü yerdeyim
Durdurup,
İçimdeki tüm kızıllaşan demirleri dövüyorum.
Benim terim
Benim ocağım.
Tortularımın bile sızladığını gördüm
Sen neden bahsediyorsun.
Ten ruha yapışmış bir asalak gibi
Yürüdükçe sallanıyor
Kokusunda bu bayağılaşmış tazelik hissi
Kaç tane büyüyle teğellenmiş bilinmez.
Ruhumuzun ışığı aralık bir perdeden bile sızamayacak gibi.
Kendini yok etmiş bir şairin filmini yapmışlar
Ağlamış gibi yapıyoruz seninle
Ağlayan yanımızı evde unutmuşuz.
Ben evlenilecek bir kadın değilim
Zira hep bir şeyin fişini bir yerde takılı unuturum.
Ama seninle bir sevgiyi bölüşüp,çoğaltabilirim.
Hangi mektubu hangi mektup açacağıyla açtın?
Bu gece üzerini iyice örttün mü?
O otobüse yetişebildin mi?
İncecik bir belin o şiirlerdeki etkiyi vermediğini anladın mı?
Hangi doğruyu hangi yanlışın yerine söylediğini seçtin mi?
İstediğin sorudan başlayabilirsin.
Yazına özen gösterme
Tarih atma köşeye
Ve
Çıkarken kapıyı açık bırak
Konuşulacak şeylerimiz kalsın geriye.

Firuze

BİRGÜN RÜYAMDA

Iskalamakta; başka bir noktayı, tam on ikiden vurmaktır. Başarılı bir atıştır. Her atışın illa ki bir sahibi vardır. Basit edebiyattan ziyade rüyamda kendi kendime -bir başkasına- fısıldıyordum. "Ne atıştı ama!"

Firuze


2 Aralık 2013 Pazartesi

KİM BİLİR?

Kim bilir
Belki seni beklerim
Belki de beklemem.
Bir ipin üstündeyim farzet
Düşerim
Yeniden başlamak gelmez içimden
Belki de kıyamet kopar
Sen de beni düşünemez olursun
Otobüsü kaçırırım ya da
Son paramı da harcamış olurum
Kıskanırım sana değdiğinde
Benden uzaklaşan yol.
Uyuyakalırım
Seni düşünmeden edemediğim bir geceden sonra
Küsersin.
Belki ben bunları yazarken
Sen vazgecmeyi seçmişsindir
Ben gelmeyi.
Kim bilir?

Firuze

Erkan Oğur-Zeynebim