24 Aralık 2013 Salı

YOLCU HALLERİ

    Midem de akşamdan kalma bir tutulma vardı, yollar güzeldi ama hava kapalı. Belki de gitmemem gereken bir yereydi yolculuk. Kendime ait ve bir o kadar uzak. Tıpkı ben olmaya çalışan ben gibi. Hiç kimseden nefret etmeyince insan en çok kendinden nefret ediyordu. Bu, daha kolay ve yeterince içten. En azından kendine gülümsemek zorunda kalmıyorsun. Nazım Hikmet' e ait bir dize okudum biraz önce
                " Giderayak işlerim var bitirilecek,
                                                                       giderayak."
     Evet, yollar en güzeliydi. Tek bir kişi istediğime karar verdim, arada bulanan sularıma. Bir sevgili... şart değil. Bir dost... Kadın, erkek... farketmez. İnsan istiyordu canım. Pazarda gördüğünü ister gibi değil, doğduğunda anneni ister gibi.
   Birilerine hep fazlaydı ılıklığım. Yol hala güzel... Birilerine yetirince az. Karar vermiştim, yine yer değiştirecektim. İnsanlar değişmiyordu ama ben onların yerini haritamda değiştirebilirdim. Az okuyordum, çokça kaçıyordum. Ürküyordum, inanamazsınız. Babamın bana kızmasından hiç ürkmemiştim ama konuşmamamızda derin karanlıklar vardı. Bağıramazdım. Dünya patlardı. İnandığım o derin ahkamlar... Bir kadın gerçekten çok karmaşıktır. "..." Yol ağaçlar arasında yine güzeldi, hava belirsiz. İstenmediğim bir yere gidiyordum, adımı temize çıkarmak ve topluma uyum sağlamak için. Arkalarından konuşmaktansa yazmayı uygun bulmuştu ağrıyan başım ve altında bir yerde vicdanım. Giderayak yapılacak işleri düşündüm. Camdan dışarı baktım. Sağ tarafım ağaçlar, sol tarafım beton duvar. Yoo, o benzetmeyi yapmayacağım. Sonra duraksadım, ne yazacağımı bilemedim.

     ...

     Dinlediğim şarkıyı değiştirdim. Sonra kaldığım yerden kendimi yedi kat aşağıya gömmeye ve üfleyerek üstümdeki toprağı, kazmaya devam ettim. Sonra Nilgün Marmara' yı düşündüm. Hangi şiirini okumuştum en son. Mutsuz insanların sayı saymayı bulmalarından gelen durum değişimi. Didem Madak' ı da düşündüğüme göre devam edebilirdim. Boynum fena tutulmuştu. Gece deliksiz uyumuştum. Yazacak bir mektubum vardı ama içimden doğru kelimeler geçmiyordu. Erken yaşta biriken borçlarım ama ödeyebileceğim bir işim vardı. Karşı çıktığım yöntemler, karşı çıkamadığım el değmeyen bir baskım da vardı. Çok şükür! Dengede kalamıyorsun be kızım, diye çıkışıyorum ama nerdeee! Duymuyorum yine. Yazıyorum da yazıyorum. Harbiden, ben şu içimi tırnağıyla yaran öfkeyi  nasıl bastırabiliyordum? Öyle ki, bazen varlığı sadece bir hayaletten ibaret oluyor. Yol hala güzel bu arada. Gözüme güneşte girdi. Kulağımda Metris ayak sesleri. Sigara içmek istiyordum. Yüzüm buruştu yine. Tam ikiyüzlüydüm bu arada. Beni sakin bilenler, beni kıskanç bilenler, beni umursamaz bilenler... Sanırım kendimden nefret etmeye devam edebilirim. Gülümsüyorum... Sanırım aynı anda aynı şeyi düşündük kendimle. Offf! Gitmek istemiyor muydum acaba? Takılıp kalmıştım. Midem küçülüyordu. Bak bak, yüzüm yine buruştu.  Kesin o suçluluk yazısına bakıyordum. Sonra amaaan diyip bir nefeslik rahatlık veriyordum kendime.
     Yoruldum, ara veriyorum.

Firuze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder