29 Kasım 2013 Cuma

Murat Köseoğlu - Peradaki Yaşlı Dilenci



Sokaklarda öylece dolaşası var.

CADI AVI - Ceyl'an Ertem - Düşmedim Daha



Her sözü bir doğruyu tasdik eder gibi. Öyle. Yani...

RIFF COHEN - ROTZA PRAHIM


...
Çiçekler istiyorum.
Çiçekler istiyorum.
Yanaklarımda
Dudaklarımda
Dizlerimde
Çiçekler istiyorum.
Çiçekler istiyorum
Düzensiz
Vazosuz
Vakasız...

dermiş şair burada.(İbranice)

TÜLLER VE SİYAH



Önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık.
sanki yıllardır oradaydık. her şey düzelecekti.
orada doğmaya çabalayarak öldük.

Meleğim nehir kanatlarını uzaklıklarda yıka şimdi.

Soğuktu, ısınamıyorduk. bu kadar yakınken. aramızda
yalnızca o hava boşluklarının dolaştığı odalardaydık.
biriken bütün rüzgarlar işte orada, o deniz kasabasında
o çok köpekli, çok rüzgarlı yerde patladı. ikimizi aynı
gökyüzüne baktıran, neydi o, ışık söndü. Sustum.
Sustum. Sustum. Sustum.
Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,
konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir şeye ulaştırmıyordu.
Biliyordum.

Rüzgarlar.. Pansiyon.. Teras
blue cult.
Akşam yürüyüşleri. Akşamın batısına
meleğimin kanatlarını da oraya götürerek.
Metropollerin asi özlemi sonra
Ah benim kaçak sevgilim: İstanbul
fincanlarda yol görünmedi bana yaz boyunca.

Terin ter, gövdenin diğer gövdeyle buluştuğu yer.
Kaç sevişme hatırlıyorsun o günlerden. Güç. Zor.
Yitik hafızam: Öksüz çocuğum benim
kendini unutma olur mu?

Sustum. Sustum. Sustum. Başkalarının ilgili yollarına
adım atan ayaklarına susarak baktım. Yanımdayken kalktın.
Gövdeni gövdemin karşısına, sana ilgili gövdelerin
yanına bıraktın. Sustum. Seni yabancı olduğun gövdelerin arasından çekip çıkaramıyordum.
Bunu yapmayacak kadar büyümüştüm. Kendini yormanı
sessizce izleyecek kadar büyümüştüm.

Meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.

Yaprağın ağaçsız kalışını
ağacın çıplaklığını
rüzgarın şiddetini ve rüzgarın
onların her ikisine de ne yaptığını gördüm.

Meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.

Bu gece ay dörtte bir hilal olacak
ben sana ne olmadığımı anlatacağım.
Düşen yaprakların sokaklara vuran gürültüsünü anlatacağım.
Yaprağa, ağacından düştükten çok kısa bir süre sonra
ne olduğunu anlatacağım.
Eenin elementlerin yollara çıkacak
ellerin, gece ve keder.
Ve hala akan ne varsa senin iyiliğinden olacak.

...önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık.
Sanki yıllardır oradaydık. Her şey düzelecekti.
Orada doğmaya çabalayarak öldük.

Şimdi beni unut sevgilim. Tenimi ve alçaklıklarımı unut.
Beni kanadı kırık küçük bir yavru gibi bulduğun, çoktandır
sanki birini beklediğin varmış gibi katladığın, o çöplükte
bulduğun beni, baktığın, büyüttüğün beni unut.
Şimdi bu acıya ne benim kuş kadar yüreğim, ne senin anaç kalbin dayanır.
Sana son kez sarılıp uyuduğum o son gecede tüller ve
silahlar gördüm düşümde.
Bugün ayrılığın ilk günü. hiçbir şeyi hiçbir şeye yoramayacak
kadar kara bir kının içindeyim. Kara bir kan içindeyim.
Tüller ve silah nedir bilmiyorum.

Yaşlı doğuda her şey mümkündür diyorlar:

Sonsuz sevgi, sonsuz bağlılık
ani ışık, ani ayrılık.

Birhan Keskin
"Bakarsın Üzgün Dönerim"

28 Kasım 2013 Perşembe

BİR GECE MASALI





(Fotoğraf kaynak: Minyatür; http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Layla_and_Majnun2.jpg )


Bu yalnızlık seninle geldiği için güzel
Gecede yıldızlar var
Sigarada rakı kokusu
Salaşlık.
Ben sana ne desem devede kulak kalır
Bende derin bir çizik
Bisikletten yeni düşmüşlük acısı.
Milyonda bir kazanılmış yaşam hakkım
Seninle iki misli.
O ev
O oda
O dar koltuk
Dağınıksa da
Derli topluysa da
Ve bu içtiğim su vücuduma çok yararlıysa
Ve ilerlemişse matematik
Hep seninle ilgili
Şu yaşım
Sonraları da.
Leyla gibi çirkin
Şirin gibi bencil
Ve Aslı gibi ateşşem
Efsanene inandığımdan.
Yoksa ben böyle değildim hiç.

Firuze
 

AYNA

Ne diyorduk
Aynalar, sevgilim,
Yansımamızı yemişler
Sonsuzluğa çarpıyoruz
Kırıldıkça.

Firuze

ÜÇ



Rüzgar sisi kaldırdı,
Şu çatılar kırmızıymış.

Şimdi kalkıp gelecekler,
Yakalayacaklar seni,
Güzelsin diyecekler,
Güzeli seninle tanımlayacaklar.
Güzel bir evde yaşıyordu, diyecekler bana
Sineni bileceğim.
"Güzel yemekler vardı sofrada."
Boynunda demlenmiş çay çekecek canım.

Bulutlar mı uzaklaşıyor?
Bu coğrafyanın hangi konusuydu?
Bu çatılar kırmızı ama çirkin
Kuşları yok.

Tarifi yok.
Dört köşe bir masa
İki sandalye
Bir pencere soğukluğu
Benim sağımda
Senin solunda.
Tarifi yok
Senin benim sağıma soba kurmanın
Benim senin soluna nefes vermemin.

Akşam gibi
Ama öğlen.
Kuşlarım nerede?
Kuşlar gitmiş.
Kuşlarım nerede?
Kuşlar gitmiş.

Üç kelimesin
Çay, can, türkü.
Çayından öptüm,
Canından öptüm,
Türkünden öptüm seni.

Firuze
28.11.2013

CEM KARACA - APAŞLAR - RESİMDEKİ GÖZYAŞLARI (1968)



23 Kasım 2013 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜ



Değme, bu cana yaşlanmak yaklaştığında
Ve aralığı bir derece daha arttığında hüznü.
Biraz gülesi varmış kursağında
Gülsün
Ay gonca Kasım tarlasında.
Bu ruhta beyaz sabun kokulu çamaşırlar gördüm
Ellerinde çitilemekten su toplamış ten dağları
Öfkesini toplamış
Patlayacak ve iyileşecek.
Ovalar var yaylalar var
Verimli her bir tanesi.
Neredeydin demek yerine susmaktan bahsedince
İrkildim.
Tek hamlede vezirimi aldı
Şah gibi tek tek atsın yürek
Değme.
Kapağını beğenip içini hiç açmadım
Ciğerlerinin hırıltısı
Midesindeki ülser
Safransarı bir yalnızlıkla bütün vücuda durmalısın demesinden korktum.
Günde bir fincan kahvenin
"Bugün mutluyduk yarına Allah kerim." dedirttiği karabasanlar diyarı.
Bana öyle bakma
Uğraşıyorum
Kuyulara inmek benim işim
Üstüm başım pislenmiş, evet.
Derinler daha sıcak
Çıkarma beni üşürüm.
Topukları konuşturan kaldırım taşlarının
Ezilmekten mutluluğa pay çıkaran rayların
Biraz ötede, unutulmanın en fenasını yaşayan salıncağın
Göğün bir el yazısının olmayışının
Sonra, daha nicelerinin yaşam teferruatının tanığıyım.
Bugün beni bunun için kutla
Mumları söndür ve yatalım.

Firuze

22 Kasım 2013 Cuma

20 Kasım 2013 Çarşamba

ÇOCUK



(Fotoğraf: Aclan Uraz
  Kaynak: http://www.arsivfotoritim.com/yazi/aclan-uraz-ile-roportaj-cocuk-isciler/)



Bir sokak kedisi doğurmaya hazır
(Sokakların kuralları basit)
Bir yabancının ellerinde nergis açmış
Bilmediğim bir memleketten kokusu geliyor burnuma
(Aylardan 13.sü)
Bir çatıdan kuş düştü.
Bir öncekinin bir sonrakiyle bağı kısa, bitirici, endişe verici.
Bir geçmiş bir şimdi ve bir gelecek
Beyazı kirlenmiş bir sofrada demleniyor
Muhabbete tabaktaki balık katılıyor
Deniz balığı çağırıyor
Balık ölüyor.
(Balığın pulları çorak toprak)
Bir pikap bir şarkıya aşık oluyor
Şarkı bitiyor
Pikap Aşk' a ulaşıyor.
Fırtına beklenmiyor bu ara
Kışta geç gelecekmiş
Sobasız bir evde iki ateş sönmeyi bekliyor.
(Evde kapı yok)
Kırık bir ayna
Aynalar gözünü alıyor bir komşunun
"Kış!" diyor aynaya
Hamur kızartmaya devam ediyor.
Tam bitecek derken
Çocuklar gülüyorlar
Dünya patlıyor, soğuyor, kara parçalarına ayrılıyor
Şimdi
Gerçekten.
Gülmenin her türlüsünü
Ama ağlamanın en cehennemini çocuklar bulmuş.
(Yüzü kirlenmiş bir çocuktan daha güzeli yüzü daha da kirlenmiş bir çocuk)

Son kullanma tarihi alt yazı geçiliyor
Uzaklaşıyor her-bir-şey
Yastığımda bir nergis yüzünü yıkamaya gidiyor.

20.11.2013
Firuze



Bak şimdi ne geldi aklıma,
Nefesimizi kesen uzun terleme koşuları
Sık ağaçlı orman
Bir dünya savaşı daha nedenlerimiz
Ve senin tenin bir barış elçisi.
Mazgallara takılan topuğuma küfrederken
   kızlıktan çıkıyorum.
Ezmişim kıskandıran inançsız kibarlığı
Ayaklarımız neden var bizim,
Bunu düşünüyorum şimdi.
Kendi pisliğimizde boğulmalıyız
Yoksa köpek pisliği hasta etmiyor insanı.
Ne garip
Kendi kendimizden korunuyoruz.
Aile planlaması devlet dairesi işi.
Mazgalda ıslanıyor şimdi
Ayaklarımda temizleniyorum.
Ne pis insanmışım
Bir dolu vicdan mezarlığı...
Arınıyorum.

Firuze

18 Kasım 2013 Pazartesi

Yanlızlık Kırmızıdır

Kırmızıya dönüyor gökyüzü
Gömleğimin kolları kırmızı
Tırnaklarım kırmızı
Gözlerim kırmızı.
Birazdan açılır bütün yollar
  o ana kadar bir Ankara radyosu açık olacak
Sindireceğim kursağımdakileri.
Kimseye ses etmeden diyorum
  çarşafları sarkıtsam geceden
Huzur bu kadar yakın işte
  çift kişilik bir çarşaf mesafesi.
Dökülmüş bir kirpik kadar küçük kaldım
Çirkin ve siyah
Oysa kırmızıya dönüyordum tam
Şehir uyanıyordu ben uyuyacakken
Yaşam doluyordu ciğerlere ben uyurken,
ben uyurken simsiyah gök, deniz
  ta ki güzel rüyalara kadar
O yüzden
Çok uyurum ben
  küçük bir sırrın içinde
Kimse konuşmaz orada
Kimse huzursuz etmez
Süper güçlerimi kullanırım gerekirse
  ama yedirtmem kimseye sevincimi
Uçarım, çatılar geçerim, çiçekler sularım.
Siyahtan kopma kırmızı
Çürüttüğün yüreğimi kediler bile yemez şimdi
Kırılganlığımın ölçüsünü tutturamıyorsun işte
Hep biraz fazlayım tuzluktan dökülen
Tırnaklarımdaki yenmişlik anlattır sana
  ben anlatamıyorsam.
Yalnızlığı yönetiyor bir koca devlet
Askerleri diktatör
Ve ben sade
  vazoda yenilenmeyen su gibiyim
Güzel kokulu çiçekler yüzünden kötü kokan
Pisim, lanetliyim, şarhoşum, katilim
Ve hakketmiş denmişçesine yalnızım..

02.01.2013
Firuze

14 Kasım 2013 Perşembe

SANA DAİR FELSEFİK OLAMAM.BU KADARIZ.

Henüz anlatmadığım o hikayedeki kız evladı gibi
    tramvay yollarında sağır yürüyesim var
Ve haberin olmayan daktilomda sana sunabileceğim birkaç söz
   henüz keşfedemeyeceğin bir hüzün kuşağında
Anlattıklarıma kanma
Çoğu palavra
Tevatürde...
Bilinmez bir gelecekte
Bilinen ama unutulmuş bir geçmiş yaşanır
Sen de ben Mecnun'um
Sen Leyla.
Yakışmayız divanda bir kolçağa
O türkü daha söylenmedi
O şiir daha yazılmadı
Utanıp gurur duyacağım birkaç satırsın
Rüyalara ilişen bu şehre
Bilirsin ben eğretiyim o kitaplara
Bedenimde birkaç delikle varoluş sergiliyorum yalnız
Evet, küçümsüyorum kendimi
Hiçbir filmde bu başrol benim diyemedim
Ve anlamayacaklara okudum seni
Kafiyesiz
Yoksulum ben oğlum
Otuzuna yaklaşmış bir ayyaş
Mutlu sonla biten her filmden sonra
   Şimdi de mutlular mıdır acaba diyen.
Olmayacak yerlere gözü takılan
Gönlü askıda kalan.
Bize birşey olmaz
Çünkü bizden birşey olmaz
Bana ait bir törende evlenmişiz
Bir akşam Sadri abiyi anmışız
Bir akşam anonim bir türküyü
Bu kadarız
Fazlası değil.

Firuze

GEL

 

Hadi gel
Bu gözyaşının ardı aydınlık gözüküyor.
30.10.2013
Firuze

Fotoğraf Kaynağı: http://www.birdeliningunlugu.com/etiket.php?id=ellerimiz
                              "Kaynak: http://scopeblog.stanford.edu/archives/mental-health/"

13 Kasım 2013 Çarşamba

AŞIK DAİMİ-NE AĞLARSIN BENİM ZÜLFÜ SİYAHIM


AŞIK VEYSEL


  
 Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında.
 Çay var, içersen,
 Ben var, seversen,
 Yol var, gidersen.
         Aşık Veysel Şatıroğlu

 “Âşık Veysel’in İçki Masaları-Erdoğan Alkan" 'dan alıntı bir bölümdür.

       Tatlı bir Sivralan akşamı. Âşık, ben, Âşık’ın iki oğlu Ahmet ve Bahri rakı sofrasındayız. Veysel yeni mide ameliyatı geçrimiş, karısı Gülüzar Ana içmesini istemior. Âşık rakıyı yudumlarken Gülüzar Ana girip çıkıştı: “Hani içkiyi bırakmış idin?”
Sakince yanıtladı Âşık: “Heye, bıraktım.”
“O halde bu yaptığın nedir?”
“Ne olacak, içkiyi bırakışımı kutluyom. Bu kadarı da hakkım değil mi?”

12 Kasım 2013 Salı

BİR TÜRKÜNÜN KALBİNDEN GEÇENLER



Oluyordu değil mi bizimde isteklerimiz, dostum
Zaman zaman doğru çeşmeden su içiyorduk
Direnip ayaklarımızdaki zincirlere
Su içip zehirleniyorduk rakının yanında
Yoksul sofralarının bereketine özenip.
Olmuyor muydu,
Oluyordu.
Gamdan bir taş bulup yaslandığımızda
Biz bize bir türkünün hikayesi oluyorduk
Ansızın oluyorduk
Beklenen oluyorduk.
Meclisimize bir aşk sokulabiliyordu yalnız
Batini veyahut zahiri.
İçin tir tir titriyordu senin de benim gibi.
Sözlüksüz anlaşmak var ya
Ben en çok onu özlüyorum.
Canım acıyor dostum
Canım çok acıyor
İğneden korkmazdım ben bilirsin
İğnesinden korkuyorum sözlerin
Canımdan korkuyorum
Canımın bana acımasından.
Bu geceden bana ne çıkacak dostum
Geceden çıkabilirsem eğer.
Naif birşeyler mırıldan bana
Dokunsan kırılacak gibi olsun
Bana o türküyü söyle
İçimden ağlamaktan bıktığım bu gecede.
Bu aydınlık gece de
Bana güneşte nesi.
Yoz bir tarihin kızıl saçlı çocuklarıyız biz
Bisiklete ata biner gibi binen.
Üzgün değilse gülüşümüz, eksiktir birşeyler.
Sormadıklarında dört köşe bir süregidişin mutlu çocukları
Bildiğin gibi değil
Deliniyor rahmim
Kadınlığımla gömülüyor anneliğim.
Sancıdan bir çocuk doğuyor
Ona ne vaat edebilirim meclisimizden gayri.
Göğsümde yumru bir çelik
Göğsüm yok
Sütüm yok.
Şems'siz Mevlana düşünemezdik ya hani
Aşksız meclisi de düşünme.
Türküsüz şiiri de.
Gözlerime fazla bu aydınlıkta gölgeleri takip ediyorum
Elinin sıcağını bastır elimin apazına
Yangın bizim üzerimizde tam.
Bitmez bu
Toprak var daha
Börtü böcek var
Çiçek kökleri var
Arılar var.
Bekleyelim
Ay, doğacak birazdan.

12.11.2013
Firuze


11 Kasım 2013 Pazartesi

SIĞ

O senin güzel sığlığın
Buradan taa oraya kadar akan giden
Senin o naif sığlığın
Bir kadın gibi çekici
Bir çocuk gibi şımarık
Bir adam gibi derin sığlığın
Bana zor
Bana ikametsiz
Hayallerimi cebr etmiş birinci sınıf bir ustalıkla
Demlendikçe sen o gece de ben bu
Daha bir gözalıcı
Bana bir masal
Bana bir efsane
Şarkımız yok
Sığlandıkça coşuyoruz.
O senin kumları sakinleyen sığlığın
Ben de bu susamışlık.
Sıfır kadar kaos
Sıfır kadar hiç.
Su değil insan hücresi sığlığın
Susulur
Anlatılmaz.

Firuze

ELLERİMİ TUTMADIN YA...

Sen yok olacaksın bir zamanlar güzel olan bir efsanede. O gidiş günü gerçekten gerçek olacak.

KÖŞEDEKİ AĞAÇ KONUŞUYOR

Seni tanıyorum
Ama benden ne istediğini bilmiyorum.
Çok şükür bugün de kırıldık
Bağcımızın üstüne bastılar
İyi bir tökezlemek sıkı bir dayaktan daha yeğdir.
Hayır
Seni tanıyorum cidden
Hiç bir şey vaat etmeyişim
        adamlığımın bir kanıtı değil
Doğuştan.

Hoşçakalını aldım
Göğsümdeki muskaya sardım.
Beni tanıyamazsın artık
Ben de bir zamanlar insandım.

Firuze

MARESİAS-GAİP ARABESK


ACİZ

Seni arayacaktım aslında
Yoksulluk gelmeseydi kelimelerime.

Firuze 

BİRİ BİR BAŞKASINA AİT

Beni başkasıyla tanıştıran biri var
Başkasıyla beni heyecanlandıran
Başkasından doğurup
Kendine getiren
Sarsan ve durağanlaştıran.

Bana birisi var
Gibi gelen
Gitmek üzere gibi
Sanki hiç gibi birazda

Biri varmış
Biri yokmuş.

11.11.13
Firuze

4 Kasım 2013 Pazartesi

ORUÇ

Şiirle karın doyar mı?
Doyar olm niye doymasın!
O da aşkın orucu.

Firuze

KABUL BUYUR

Yok yok
Kalen düşmeden kaleler fethedilmiyor
Kapatmadan bir sayfayı
Bitirebilir misin bir romanı?
Nokta koymadın mı büyük harfle başlanmıyor
Ne söylesem yalan bu saatten sonra
Kendini kandırdın mı
Bir ülkeyi aldatırsın
Okuduğun kitapları bırak okuyamamışsan kendini
Sevda dediğin bir insana,
Bir çiçeğe ya da denizin dibindeki masallara
Farketmez seni sevmedinmi.
Yok yok
Açılmıyor o gonca
İçilmiyor o şarap.

Firuze

PASTORAL ŞİİR TADINDA

Ülkeler, ülkeler
Geçilmiyor sabaha karşı.
O mahmurlukla köpekler açlığını doyuruyor
Gülbahar kedilerini elleriyle besliyor
Ne oluyorsa güneşle başlıyor
Kırmızı en çok senin tırnaklarına yakışıyor.
O ülkeler dar bir boğazda köprülerle başlıyor.
Yine de halkalı küpeler senin kulağında söz sahibi.
A benim canım
A benim isimsizim
Misafirlikte elmalı kurabiyem
Çıkartıp yeleğini üzerimde kurutuyor.
Lakin o ülkeler pastoral bir şekilde ele alınamıyor.
Biz kuşatılmış ruhlar
Kelepçeleniriz.
Köpekler kediler karınlarını doyurmuş olur.

Firuze

SANA

Birinden bahsedeceğim
Yüzünü falanda bilmişliğim yok hani
Bende saklı kalmış dağarcık gibi
Ben mesela ona çok şarkı söyledim
Gökyüzü ortağımızdır diye
Uyur o
İçimden söylerim
Dünya ona çirkin der
Ben herşey
O felsefik konuşur
Ben felsefeden anlamam
Çirkinim
Dünya bana güzel der
Adının benim tarafımdan anılmasını yadırgayacaktır elbet
Korkacaktır
Zira korku bizi yakınlaştırır.
Onun geçtiği otobanda ben yalnız gözlerimi bırakmışımdır
O yaşarken
Bizi birleştirecek bir kader yok tabi
Mucize beklemeyecek kadar büyüdüm
Zira ikimizden de bi'cacık olmaz
Dünya işte
Çabalarım geceleri dökülen çöp tenekeleri gibi
Köprüler dikecek o
Ben yüzerek çoktan geçmiş olacağım boğazdan
Hepsi bu kadar.

Firuze