21 Şubat 2014 Cuma

HAFİF

Sokak hafif soğumuş
Abrakadabra!
Güneş mi gelen?
Yeteri kadar içlenmedik mi sence?
Başımı hafifçe kaldırmışım
Gözlerim kısık
Gözlerim hiç olmadığı kadar alıngan
Almışım tüm ışığı koynuma
Koynumda hafif bir yanık kokusu
Bir boşluğun yanışına şahit olmakta varmış.
Durmak gelmiyor içimden
Ama
Duruyorum.
Susmak istemiyor gittikçe yuvasına sığmayan dilim
Ama
Susuyorum.
Memuriyet var akışında yaşamanın.

Sütümü bir bebeğe bağışlıyorum
Belimdeki kuşaktan sıyrılıp.

Sokak hafifliyor
İnsanlar
İçlerine hava üflemişim
Uçuyorlar.
Ve ben
Bir kaya gibi ağır ben
Ayağımdan başlayarak yosunlaşıyorm.

Firuze


17 Şubat 2014 Pazartesi

son çalan şarkı: yalan

son çalan şarkı: yalan: yalandan müdavimi oldum buranın. güneşli havalarda artık ben istemeden geliyor az şekerlim. ama benim istediğim bu değildi. gerçekten sevdiğ...

13 Şubat 2014 Perşembe

ANNA RF - On the way to you



Güzel adamlar güzel şarkılar yapar. Biz de dinleriz. İyi oluruz.

SESLENİŞ

İçimdeki şu sızı
Öğleden sonra da aynı yerinde.
Şu etrafta olup bitenlerin farkına varmak
Varıp bendekiyle karşılaştırmak
Bakmak sonra
Ne kadar da cılız Tanrım!
Bahsetmekten utanç duyduğum
Bahsetmesem vitrindeki hatıra çiniler gibi kırılmaya hazır
Kırılıp binlerce olmasınlar diye konuşuyorum.
Yoksa şu köşede bir çocuk ağlıyor.
Yasakladım tüm melodileri kendime
Buzdolabının olmadığı bir gariban evinde
Mutfağın en soğuk köşesinde duruyorum
Bakmak istiyorum buradan
Nasılsın ey sızım!
Bugün yine sağırsın
Beni, bir dur, bir dinle.
Biraz utanç duy lütfen
Limon çekirdeği gibi kokuyorsun
Rengin sarhoş bir yıldız
Tadın var ettiğinden başka.
Bak, genç bir adam orada çığlık atıyor
Kör bir kadın yaya yolunu kullanmaya çalışıyor
Körpe bir kız ilk adetini gördü
Kadınlığın dışlanmışlığına adım atıyor.
Büyümeye hakkın yok senin
Beş karış sonra toprağından
Korkuyu masal diye anlatan annelerin tütün kokulu dudakları titriyor.
Sen burada bir kestanenin
Üstelik hiç sevmediğin
Senin yiyebildiğin ama başkasının yenilebileceğini bile bilmediği
                                                                                          bir kestanenin
Artık bütün kestanecilerden nefret ettirmesine kızıyorsun.
Sızım!
Radyasyon, hormonlu besinler arasındaki yarışından
Mağlup gelen!
Biraz nefes al yalvarıyorum!
Tamam bu beden senin
Hiç uyuşamadığım bu eller
Başkasında daha güzel durabilecek bu burun
Sürekli içe basan bu ayaklar
Hepsi senin.
Ben seninle yaşamayı
Sızım
Beceremiyorum.

Firuze

12 Şubat 2014 Çarşamba

AVLU

- Şuraya doğru gidelim
- Ne var ki orada?
- Küçük bir cami. Avlusu güzeldir. Kocatepe'ye giderdik ya hani. O aklıma geldi.
- ( Çocukça bir kahkahanın bütün bedene hücum etmesiyle ) Evet, evet, evet.
-....
- Lan ne dar sokakları var buranın.
- Ben şaşırmıyorum hatta artık farkında bile değilim.  Geniş olsa ne olacak hala yürümeyi bilmiyoruz biz. Bir yerlere yetişmeyi yürümek sanıyoruz. Bak şu öndekilere. Penguenler bilinçli olsa - ki bence öyleler- acayip kafa yaparlar.
- E biz nasıl yürüyoruz acaba şimdi. Millete b.k atıyorsun ama.
- Aman! Benimle bana saldırma. En azından bunun farkındayım ben. Şimdi sen de farkındasın. Bu bizi farklı yapar mı? Kısmen... Ya da yapmaz. Eve geç kaldığımızda bunları düşünmeyeceğiz. Şuraya oturalım, gölgesi güzel.
- Bana bir türkü ver sana şiir vereyim.
- Ortam güzel geldi galiba.
- Yoo, ondan değil. tövbemi böyle bir yerde bozsam daha kolay affedilirim gibi geldi.
- Ne kadar günahkarız acaba? Bunu bilsek ne hale geliriz kim bilir. Sen temiz paksan bunun acısını çıkartırsın hemen.
- Sırıtma lan! Şu ciddiyetinden bu kadar hızlı sıyrılma. Başka biri varmış gibi geliyor karşımda.
- Çayımız olsaydı daha güzel olurdu.
- Demee! Of!
- O dedeyi hatırlıyor musun?
- A, evet. Ne konuştuğumuzu değil ama. Sessiz film izler gibi hatırlamak.
- Ben yüzünü de unutmaya başladım. Buğulu bir silüet var. Ölmüşdür belki de.
- Büyük ihtimal. Hesaplarsak on, on bir yıl olmuş.
- Böyle söyleyince sanki on yıl on gün gibi oldu. Ölmemiştir demek geldi içimden. Biz de büyüdük mü şimdi lan. Dur bir bakayım sana. Hım... Evlenmişsin biraz sakinliğinde bundan. Ama gerisi aynı. Nasıl yaşlanmak bu be!
- Sen kendine bak. Hala sakin avlular peşindesin. Parkları say desem sayarsın. Evlenmedin de ne oldu sanki? Senin bu sakinliğinin bahanesi ne?
- Cevabını ben de merak ediyorum.
- Orada kaldı yanağımın yarısı, kendini boşlukla tamamlar...
- Sezen!
- Ne güzel şarkı.
- Hem de nasıl. Kutuplarda olsaydık daha geç ayrılırdık belki de. Sonuçta dört duvar içine girip çıkmayı güneşe bağlamış akıllının biri. Biz de ona uyup duruyoruz.
- Sadece güneş değil ki. Şu avlunun dışında bıraktıklarımız da var. Bak gördün mü orada?
- Gözüm kapalı olsa bile görebiliyorum. Birgün kör olsam dahi göreceğim onları.
- Bunu yıllarca sorgulasak da bir işimize yaramayacak. Kimin işine yaramış ayrıca? Ve biz neden bu kadar çok soru soruyoruz? Sussak ya biraz. Güneş batsa. Defolup gitsek!
- ...

11 Şubat 2014 Salı

ÜSTAT

- Gereksiz miydim? Susmanın ete kemiğe bürünmüş hali gibiyim.
- Nasıl? Anlayamıyorum ki seni.
- Ne bileyim, nasıl anlatayım. Hayatın, virgülden sonra koyduğu boşluk muydum?
- Sen kocaman boşlukları doldurabilecek en uygun tercihsin. Sana bunları düşündüren ne?
- Bilmem ki. Küçük şeyler kimseyi mutlu etmiyor artık.
- Kimseyi boşvermedin mi daha!
- Kimse değil de, içim acıyor galiba. İnsanlar ağlarlar. Ben... Çok zor oysa.
- Çok garip. Nasıl düşünebiliyorsun bunları. Burdan bakınca o kadar neşeli, o kadar hayat dolu, o kadar erişilmezsinki bunları düşünmeni sağlayacak nedenleri düşünmekte zorlanıyorum.
- Ama öyle değil ki. Bunları çoğaltan benim. Büyütüp büyütüp adam eden benim. O adamı olmadık yere haşlayan da benim. Ben varım kimse yok başka. Hiçbir insan evladı bir şey yapamıyor. Yapabildiğinde de yarım bırakıyor.
- Eksik bir şey var.
- Hep var.
- Sen de biliyorsun.
- Biliyorum ne yazık ki.
- Herşey çok açık.
- Yüzüme vurma.
- İçine sinse...
- Olur gibi ama olmazları daha çok. Saçmalıyorum, kusuruma bakma.
- Öyle bir şey yok elbette.
- Üstat! Saçmalıyorum ben! Anlatamıyorum ki!
- Ne zaman bu kadar pesimist oldun!
- Dün, ondan önceki gün, geçen cuma ya da 26 yıl önce.
- ...
- Yoruldum artık anlatmaktan. Anlatmak için kelimeleri harcamaktan. Kelimelerin en kötüsünün akılda kalmasından. Yazamamaktan ve içimde büyüyüp duran ama asla okuma yazma öğrenememiş vahşiden.
- Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Artık herkes kendini anlatıyor. Özelliklerini abarta abarta. Bir yarıştalar herkes biliyor ama bilmiyormuş gibi davranıyor.
- Ama kelimeler... Önemliydi onlar.
- Mütevazisin. Farkedilmeyi bekliyorsun. Farketmiyorlarsa, farketmiyorsak bu bizim suçumuz. İnanıyorum ki bir fırsatın olsa... Ah olsa! Değişecek.
- Tek derdim içtenlik. Üstat, nefes alır gibi oldum.
- Hayal ediyorum o günlerin geldiğini.
- Ah be! O kadar hayalim yok ki.
- Zaten bunlar benim! Bunlar benim dünyamdan sana düşenler.
- Gerçekler ne olacak?
- Onunla yaşamaya mecburuz. Yine de söylediklerim uzak değil. Sadece içine sinsin... Sinecek olan... Ten kokusu gibi hiç yadırgamdan, usul usul.
- Herkes kendinden bir tane daha istiyor. Ten nasıl kokardı ki?
- Unuttuğumu sanıyordum ama unutmadım sanırım. Bendeki koku biraz çam ağacı gibi sonra aniden bir papatyaya dönüşüyor. Kızdığında yeni asvaltlanmış yol gibi. Güldüğünde elleri kirli çocuklar gibi.
- Birgün benimde böyle bir tanımım olur değil mi, üstat?
- Olur.
- ...
- Sustun!

( Selamla, teşekkürle.)

Firuze

'Peki' bütün küfürlerin anasıdır.: Koku

'Peki' bütün küfürlerin anasıdır.: Koku: Vaktiyle aşık olduğum roman kahramanlarının şimdi ne yaptıkları umrumda değil. Ben hep bir sonraki okuduğumu sevdim. Sayıları giderek ço...

10 Şubat 2014 Pazartesi

SEVGİLİ OİDES

Rüyalarımı takip et Oides
Ekmek kırıntıları çıkardım avuçlarımdan
Tek şekerli bırakıp çayını erimesini izledim.
Ha geldin ha geleceksin diye yüreğimi tavşanlara emanet ettim
Seni çok özledim Oides
Yeis biriktirip bir toplumun kucağından
Kuzularının seslerine serpmişler.
Kuzularına iyi bak Oides.
Ah! Bu kelime
Bir vahşiyi ağlatır.
Hangi yosmadır şimdi sana kucak açan
Ve dizleri ne kadar güzeldir ki
Çıplak yanağının altına elini dahi koymazsın.
Postacı geldi bugün Oides
Bana göndermediğin şeyleri sıraladı adımlarıyla
Bizim sokağımız tamtamına 1966 postacı adımıymış.
Mübadil ettiğimiz birkaç şey sakladım parmaklarımın arasına
Boşlukta hiçbirini farketmiyor kimse
Komik bulup gülümsüyorum kandırdıkça herkesi.
Ama sen olsan kesin görürdün.
Ben seni kandırmayı neden hiç beceremedim Oides?
Sen neden herşeyi anlıyorsun,
Ve neden herşey için bir şey yapamıyorsun?
Bazen çok sakar oluyorsun kabul et.
Oyuncaklarımdan en sevdiklerimi pamuklarla temizlerken kırmıştın.
Anneme şikayet etmek için koşarken ortadan kaybolduğunu hatırlıyorum.
Salonumda küçük bir pencere var Oides
Bir tane de giriş kapısının yanında
Perde diktirmedim onlara
Mutfakta çorbanın kaynamasını beklerken
Fırsattan istifade kapıdan eğilip sola doğru ikisine de bakabiliyorum.
Kırmızı tombul bir buzdolabım bile var biliyor musun?
Üzerine koyacağım süsler için biraz düşünmek istiyorum yalnız.
Seni sevmek geliyor içimden Oides
Severken söylemek
Seni sevmeyi bugüne ertelemek.
Terasa birkaç minder attım geçen
Kedili battaniye bir de.
Beğenmek ne kadar da zormuş konu sen olunca.
Çayını soğutma Oides.
Hoş, soğusa da ziyanı yok
Bir demliğimiz daha var.
Seversen bergamotlu yapabilirim
Yorgunluğunu alır.
Saat beşe geliyor
Bilirsin severim bu vakitleri güneş utanırken halinden.
Yolun sonunda küçük bir göl var
Oraya doğru gideceğim şimdi.
Paspasın altında mektuplarını bulduğunda uyanabilirsin.
Başka rüyalara daha ihtiyacımız var.

Güzel Oides
Bir dahakine daha uzun kal.

Firuze