30 Ocak 2014 Perşembe

Bir Zeytin Ağacının Altında Dinleniyorum.



O kadar güzel ki... Her kelimesinin altını yanık bir sesle çiziyor. Sanırım midemden başlayıp boğazıma kadar uzanan bir yırtılma sürekli kendini yeniliyor. Çıkıp gitmemek için sağlam bahaneler bulmasam kesin kaybolmuştum.

Bir zeytin ağacının altında dinleniyorum
Yüzyıllık demleniyor ruhum paylaştığında elimi toprakla
Zemheri zamandan kalmış bir rüzgarın
    çılgınca debelenmesi
Ve ardından güneşi üfleyip söndürmesi muhtemel
Neyse ki zeytin ağaçları var
Neyse ki salamuraya yatmamış henüz zeytinler
Neyse ki kavanozları kırmış küçük kardeş
Herşey o kadar eski
Herşey nahvetten o kadar uzak ki
Ah! Ben ölsem şimdi
Ah! Bir ayrılık hiç tatmadığım bir ölümden daha mı az yakıcı bilsem
Ah! Bu zeytin ağaçları beni bin yıl sonraya bu türküyle anlatsa.
Olsam düşen çekirdeği
Yuvarlanıpta gitsem, bahçesini eşeleyip camından süzülsem.
Bir bahtiyarlığı bir yalanla değiştirip
Tebessümünde dökülen gamzeleri toplasam.
Bilsem,
Bu ayrılık kaç insan ömrü edecek?

Zeytin toplamaya yetiş sevgili.

Firuze

29 Ocak 2014 Çarşamba

CEPLERİMDEN SÖZLER ÇIKTI

Kaybetmenin de kendine has bir duruşu vardır
Ben, çocuk
Bazı şeyleri usulüne aykırı kaybettim
Çokta kötüydü üstelik.
Senden evvel edindiğim bir hastalıktı yazmak
Ve barda bir adamı öptüğüm de sana dönüşecek diye beklemek.
Rabbim seni sadece hayal edeyim diye yaratmış olmalı.
Sarhoş bir kadehi katledip
Kanını ucuz, beyaz bir peçeteye sardım.
Günlerce düşündükten sonra
İspanyol merdiveninde de
Ankara'nın Keçiören yokuşunda içime oturmuş bir marazın
   ihtiyarlamayışına şaşarım.
Mezar başında özür dilerken gördüğüm birinden kaçmıştım bir keresinde.
Kimsenin ayıbına tanık olmak istemeden
Koşarım
Ceplerimi boşaltıp koşarım hem de.
En azından ceplerimde ellerime yer kalsın diye.
Pantolonlarımın ceplerini hiç dikme anne.

Firuze

.

21 Ocak 2014 Salı

20 Ocak 2014 Pazartesi

Fesleğen

Kışları fesleğen gibi kokardı
ama böceklenmeye hep daha yakın.

Aksakallı Dedeye Çağrı ! s.o.s.


      Benim şu hayatımın garip bir işleyişi var. Tam vazgeçmişken önüme çıkan bir sürü şey birikip bir dağ oldu. Hep iki seçeneğim var. Ve ben bu yaşıma kadar testlerde iki şık arasında kaldığımda kesinlikle yanlış olanı işaretledim. Şimdi konular bir testle boy ölçüşemeyecek kadar büyük. Bildiğin aksakallı bir dede bekliyorum rüyalarıma. Çünkü hiçbir insan evladının dediğine de güvenemiyorum. Kendi kararlarım konusunda bknz: iki şık arasında kalınan sorular. Herşeyin bir tane doğru cevabı mı var yani. Yok. Ama her doğrunun bambaşka bir yolu var ben de. Zaten geleceği bilemiyoruz, eyvallah. Bazen çıldırasıya bilmek istiyorum lakin. Yani o aksakallı dedenin bir iki gün içinde bana uğraması lazım. Hayatım bu hafta biraz daha düzene girmişti lan! Yine mi feleğin zilli çemberi ! Oooff!

Kişisel kişisel not: Benim aksakallı dedem böyle bir şey olur herhalde.
Kişisel kişisel kişisel not: Resmin kaynağını da unutmayalım http://bilalyigitinal.deviantart.com/art/Ak-Sakalli-Dede-Stop-Motion-Puppet-389341748

16 Ocak 2014 Perşembe

O KADIN

   "Bu ofisi seviyorum." Evet, o kız bana bunu söylediğinde çok özendim. Ben de onun gibi ağlamak istiyordum çünkü. Herkes onun hüznüne ortak oluyordu, benim de hüzünlerim aynı.Ne farkımız var ki? Şu anda beni anlamıyor olabilirsiniz ama birgün aynı çizgiden yürüyeceğiz.
   Yolda aniden belirdi yanımda. "Kazım ( Koyuncu) dinliyorsun." dedi.Biraz içmiş oluğumdan utanıp soluma doğru dönerek "Evet."  dedim. "Çekinme" deyiverdi. "Ben de." Ama o  ağlıyordu, bense gudubet, lanet, ağlayamıyordum. Ne zaman kaybettim gözyaşlarımı? Sigaramdan beş nefes çekebildim bunu yazarken. O kadar anlamsızlaşıyor ki o gözyaşları içinde benim kelimelerim. "Şarkılar bir çığlığa sığınmaksa şimdi sonsuz bir yangın gibi. Sevmesem öyle kolay çekip gitmek yaralı bir kuş gibi..." Bu sözü dinlememe fırsat verip devam etti. " Ne iş yapıyorsun?" . "Çok önemli değil" dedim. " Sen de onlardansın." "Kimden?" diyerek cevabını bildiğim bir saçma soru sordum. Onlardandım işte. Yaptığından hoşlanmayan, geçinmek için birşeylere katlanan- ki o birşeyler gerçek anlamda hep mühim- . Sustu, bende. "Küllüğü hiç döktün mü?" Birkaç dakika sonrasını bilsem, hem de şimdi, derdim. "Dök o küllüğü!" dedi hiç sevmeyeceğim o emir kipiyle.Toplanmasını bilmiyormuşum. Haspam! Binlerce kez topladım ben o küllüğü, sen ne diyorsun. "Olur." dedim sakince.Çünkü gerçekten sakindim.Meşguliyetimizden bahsettik,arada güldü. Mecburiyetimizden bahsederken "Mutlusun?" diye araya sokuşturdu lafı. Lan ben şarkımı dinlerken gayet mutluydum, ne b.k yemeye ayılttın beni,sanki hiç farkında değilim gibi. "Evet" diyen sesim hala bir paket sigarayı 4 saatte erittiğini anlatıyordu. "Tabi, annemde benden gizli .... sigarayı içerken mutlu." dedi. Neden bahsediyor bu hatun. Bana beni anlatmasa bari. "İnsan diyorum, insan... ağlamalı" ...  "Kadınca yerlerine koyuyor ya herkes, ben de inadına erkekçe yerlerine koyuyorum. Ne lan bu a...m...k....Koyacak başka  yer yok mu? gelen geçen başka  bir yer bilmiyor. En gelişmişinden en basitine."  Haklısın kadın, en basit yer orası başka yerde bir üstünlük bulamıyorlar sanırım, derdim ama düşünemeyecek kadar ayıktı kafam ve eve gidiyordum ve küfür etmeyi hiç beceremiyordum. Şarkı kendini yineliyordu bu arada. Düşünmek istemiyorum var olmuş ve var olacakları. Tanrı gerçekten güzel müzik seviyordu.Eve gidip yola düşen saçma gölgelerin benim için bir sahne olduğunu anlatmak istiyordum. "Saçların".... " Şaçlarına özenirlerse, severlerse aldırma, geçer. Güzellik anlık a...m...k...." dedi.  Yadırgayayım mı seveyim mi bu hatunu hiç bilemedim. "Okşadıkların da saçlarını, dinazorlar yeniden var olur ve saçlarının bittiği yerde meteor düşer yeniden. Ve dinazorlar karikatürlerde ki gibi sevimli değil bence. Beni dinlemeyeceksin biliyorum ama söylemeden edemem kahretsin" . Yok yok kesinlikle çılgın bu. Birazdan falbakmak isterse hiç şaşırmam. " Adamın sevgilisi var. Ama yok diyor. Beni kandıracak aklınca. He he der gibi devam ettim konuşmaya...." , "ee?" "e si güzelim hiç. Gidiyorum dedi,bahanesini sona saklamış. Ne diyebilirim ki? Gitsin zaten. Gitmesin de sorun yok, gelmesi slalom. Yanlış yani. Bana göre. Erkeklerden hoşlanmasını geçtim ben, yok öyle bir destursuz seviyorum ayağı bende, yalancılığın ayıbı ayıptır." Hayat işte diyecektim ama çok manasızdı. İnsan... Ben de gitmiştim, ne farkım vardı? İkimizde gidileceğini biliyorduk, sadece zamanını geçiriyorduk. Ben sadece daha erken kabullendim. Yoksa gitmek için başka bir sebebim yoktu. İlla bir aşkın ızdırabında tavuk gibi çevrilmek mi lazım bu kızın bakışlarından kurtulmak için. Ne istiyorsun kadın benden?
     "Ben bu durakta inerim, sen sonrakin de. Beni tanımadın görürsen, burası küçük bilirsin."
     Gitti, gölgesine basarak.
     Ağlıyordu, gülmek gelse de içinden.
     Kaç istasyon bir kadının ağlamasına şahit olmuştur?

Kazım Koyuncu - Ayrılık



Gözünü kapatınca başka birşeye dönüşüyor.

EKMEK, ŞARAP, SEN ve BEN



Birde sabahın dördü
Dışarda kar
Odamız ılık
Gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
Anlattın bana ağzı sarımsakı kokan bir çocukla yattığını
Aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
Kıskandım Gogeni Tahitilim
Terlemiş vücudunu silerken
Cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
Saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
Güneşi doğurmuştu ölü cisim
Martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
Nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
Sam yelim Sahra-i kebirim
Kahrettim her şeye o gün
Babanın çarap çanağına, Gogen'e, kadere, sana, bana birde gittiğin arabanın tekerine
Ne diyordum arkadaş....
Diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
Ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
Daha sonra yaparım hayatın felsefesini
Sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
Bazen kadın hamamında tellak....
Bazen Cristof Kolomb
Napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
Timur'ken Beyazıt'ı yenişimi....
Bir kere Aristo'nun hocası olmuştum
Ona verdiğim dersle gurur duymuştum
Bazen Jan Dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
Bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
Eğer daha da içersem
Shaskespare halt etmiş derim karşımda
Salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
İşte Mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
Enayiymiş be Platon...
Bir içsinde görsün....Ne felsefesi varmış bu hayatın
Anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
Islak kaldırımlarda yürürken acırım
Önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
Ukalalık işte derim neme lazım senin
Kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş....
Ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
Şehrin hizbe sokaklarında
Yavaş yavaş kaybolur benliğim.
 
İhsan Yüce

15 Ocak 2014 Çarşamba

BU AÇI İYİ KANKA, BOZMA ÇEKİYORUM

      


      Kendi kendime sesli konuştuğum da sesimi acayip yadırgıyorum. Başkalarıyla konuştuğumda da böyle bir durum var mı merak ediyorum. Çok tiz de değil ama tok bir hali de yok. Ben konuşurken kendimle sesli sesli, tiyatro seçmelerine gitmiş gibi bir hava yaratıyorum. İçimden de bunu geçiriyorum. Ne kadar samimiyetsizim lan! Kendimden soğudum resmen. Rahatla kızım diyorum rahatla, senden başka kimse yok burada. Beceremiyorum, gidip yazıyorum bende. Kelime hatam, cümle bilgimin eksikliği falan boşveriyorum. Kendimle samimi olmak istiyorum. Böyle laubali, vıcık vıcık olalım, omuza vuralım -omuz da ne tuhaf bir kelime, yadırgadım şu an nedense- , sarılalım ardından. Kamera karşısında milyonlara seslenmiyorum sonuçta. Umarım bu konuda yalnız değilimdir. Yalnız olsam da bir şey değişmeyecek de ama işte insan birini birilerini arıyor. Sonra bir çözüm buldum kendime. Yüksek sesli kitap okuyorum. Hoş, bu ara acınası derece de kitap okuyamıyorum. Bu nasıl dinamik bir vicdan rahatsızlığıdır ya!
      Bu odaklanma sorunsalı ile müthiş bir savaş içerisindeyim. Ruhumdaki şeytan sapasağlam maşallah. Yapmam gerekli olan herşeyi arkaya atıyorum. Sonralık dereceliler ise öne geçmiş bir durumda. Mesela iki gündür aralıksız aynı şarkıyı dinleyip evde bulduğum bilumum leğen, tencere gibi vurmalı çalgıları usulüne uygun kullanmıyorum. Bir düğün havası var. Teatral -tiyatral mi teatral mi siz karar verin- havayı böylece pekiştiriyorum. Dekorlar yavaş yavaş yerini buluyor. Ardından şarkıları fon yapıp, yarım yarım okuduğum kitaplardan hangisi içimi bir nebze ferahlatacaksa onu alıyorum, okuyorum bir de üstüne kayıt yapıyorum. Acaba sesimde ki o eğretilik kayboldu mu diye. Kaybolur gibi yapıyor ama kaybolmuyor şeytanın kuyruğu! İçimdeki sesle -ki şu anda o konuşturuyor beni- daha iyiyiz. Dışımdaki bu sese Ayşe adını vermek istiyorum. İçimdeki sese de Zeynep. Nedendir bilmem çocukken sahip olduğum hayali arkadaşlarımdı bunlar benim. Ayşe ile kavgalıydık. Pek haz etmezdik birbirimizden, hep bir yarış, bir kuyu kazma işindeydik. Zeynep bu kötü günlerimde hep yanımda olan yol arkadaşım, naif güzel varlıktı. Onunla bütün vahim olayları çözer ve mutlu sona el ele giderdik. Hayali arkadaşlara bu denli sempati beslerken hiçbir oyuncak bebekle de evcilik muhabbeti yapmadım. Onlar, adı üzerinde oyuncak işte. Plastikten şirin şeyler. Onların saçları düzeltilir, kıyafetleri dikilir, geri yerine konulurdu. Başka bir kişilikleri olmadı ne yazık ki. Üzüldüm lan. Şu anda yetişmesi gereken bir projem var ama ben oyuncaklardan bahsediyorum. Dedim size , şeytanım çok kuvvetli bu ara. Beni dibe batırmadan da rahat etmeyecek, mümkün değil.
      
Klavyeden de öyle bir ses çıkıyor ki, etrafımdakiler neye sinirlendin diye sormaya başladılar. Halbuki yok öyle bir şey. Ayşe yine iş başında.
      Evet evet, dünya çok kötü bir yer. Evet evet, bir biz iyiyiz. İçimizde kesinlikle şeytana satabileceğimiz bir ruh yok. Bunlar ne lan o zaman? Gözünü seveyim, kötünü de sev arada. Bunları hep dikkat çekmek için yapıyor çünkü. -Yine o. Yine bir beden büyük dökümlü egosuyla geldi öğle yemeğimi hiç etmeye. Döneceğim birazdan, saçmalayacağım çok şey var çünkü.-

Firuze

12 Ocak 2014 Pazar

Anlamak

Dünyaya sadece ölmek için geldim.
Bitmeyecek bu bekleyiş
Öyle bir bekleyiş ki muğlak bir zamana ait.
Kendime acımaktan acımı unutur oldum
Tanrı unutur mu kulunu?
Unutuldum mu Tanrım?!
Bıçağı içimde unutulmuş bir ameliyattan çıktım,
Ettiğim duaları kim,nereye gömüyor?
Kabul
Bu dünyaya ben sadece ölmek için geldim.

Firuze

11 Ocak 2014 Cumartesi

BÜYÜK SERZENİŞ (Okunmaması tavsiye edilir, zira bunu okuyup üzerine alınması gerekenler asla okuyamayacak)

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de iki kolum olduğuna şaşırıyorum, utanıyorum. Hiç kendinizden utanmaz mısınız mesela? Aynaların var oluşu bu yüzdendir oysa. Sizin için güzel olmak lüks halbuki. El sallarken robotlaşıyorsunuz.

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de uzayan tırnaklarımız var, şaşıyorum, utanıyorum. Toprakla değil havayla kirletiyorsunuz onları. Sizin dışkınız bir hayvanın ki gibi gübre olarak kullanılmıyor. Boğazınıza kadar eşya için boğulun. Doğa da onların hiçbir hükmü yok. Tırnaklarınızı götüreceksiniz oysa.

O kadar rezilsiniz ki; sizin de benim de kirpiklerimiz aynı görevi görüyor, şaşıyorum, utanıyorum. Toz değil, soğan kokusu da değil kaçan neden yaşarıyor gözleriniz? Ağlamak sizde eğreti duruyor. Gülünce de çocuklara haksızlık ediyorsunuz.

O kadar rezilsiniz ki; size de bana da birer ruh tahsis edilmiş, şaşıyorum, utanıyorum. O kadar kabarmış ki tüyleriniz, derinize sığamıyor, sülüngillerden tavus kuşlarına küfrediyorsunuz. Sonra cevap olarak gelen sesiniz bir müzisyenin ölümüne sebep oluyor.

O kadar rezilsiniz ki; birgün size benzeyeceğim diye uykularım kaçıyor. Sizin de benim de rüyalarımız var, şaşıyorum, utanıyorum. Sizin kötücül ağzınız hayra yoruyor, donup kalıyorum.

O kadar rezilsiniz ki; bazı kelimeleri ortak kullanıyoruz, şaşıyorum, utanıyorum. Ayıp, derken ben sizin için de düşünüyorum.

Pek tabii bende yine sizler gibi sütle yıkanmadım. Kötü alışkanlıklarım vardı, birkaç tane daha eklenecek belki de. En azından küfür etmek yüklemleşecek cümlelerimde.

Biz sizinle, bir köprü de vicdan ve g.t korkusu arasında bir ayrıma giderken farklılaşacağız.

Firuze

10 Ocak 2014 Cuma

SALGIN

Yüzyıllarca sürecek bu
Yüzyıllarca insanlar ve kendini insan zannedenler arasında
    bunca evrimin ortağı
Bunca özlemek hiç değişmeyecek
Zalimler zalimi de olsan
Günahsız bebe de olsan
Değişmeyecek bunca özlemek
İçiyorsan sigaranın  tadı acı
İzliyorsan filmler hep dokunaklı
Sonra bir ses aniden
  "yanındayım."
Öyle diyorsun da deniz aşırı bakışlım
Öyle diyorsunda kalakalıyorum aynanın karşısında
  Lalet aynalar
  ve ben
Öyle diyorsun da yok uykusu gecelerin
   mızmız çocuklar toplanmış
Asla çıkaramayız acısını bunca bekleyişin
Öldürür bizi
Anlamıyorsun!
Ya yaracağız göğsümüzü şiirlerdeki gibi
Ya keseceğiz kanatlarımızı
Ne uçabileceğiz birbirimize
Ne kaçabileceğiz birbirimizden.
Özlemekten bahsetme
Rüyalarımızdan da olacağız
İnsanlığımızdan da.
İnsan istiyor canım insan
Öyle pazardan elma ister gibi de değil
Anneni özler gibi.
Ben sana hiçbir şey demem daha
Hadi bu gece de ört üstünü iyice
Sabah ayazda sıkıca giyin
Salgın var
Salgın
Yüreğine mukayet ol.

Firuze

7 Ocak 2014 Salı

İstasyon Kusuru

Trenler geçiyor paldır küldür
Kocaman, demirden trenler
Ne kadar da az konuşuyorlar oysa
Bunca hiddet arasında.
Raylarda şişe kapakları debeleniyor
  denizde balık sanıp kendilerini.
Duman elimde dağıldığında
Gündüz değil geceleri dağıldığında
Modern sızılar doluşur parmak uçlarıma
Eskisinden hep daha beter.
Sevgili,
Avucuma sürülesi sevgili
Tane tane hep daha
Yarıda kalmış dansların tadılmamış kırılganlığı bu.
Şarkı bitince bitmesi gerekmez hiçbir şey.
Dalgası gibi saçlarımın
Sönmemiz de gerekmez salı sabahları, yaz ayları.
Sevgili,
Avucuma dökülesi dudakların
O vagonlara takılmak zorunda değil.
Huysuz kirpiklerine nazar boncukları taktım tek tek
Susmasına el vermez içimde bir deli.
Su sesini bastıran bir rüyanın güzelliği
Işıl ışılsın bana
Ama kar etmez geceleri, kış günleri.
Trenler var
Kopartılmış rayları,
İstasyon bekçileri var,
Müdavimleri.
Bulsan dahi dinmeyecek özlemler var.
Ardında kaldığın enine uzun pencereler.
Söylenecekler var, ellerimle dağıttığım toz toprak arasında
Sen duyduğunda,
  Soyu tükenmiş bir kuşun, ölüyor mu doğuyor mu bilemeyeceğimiz ötüşü.
Konu komşunun uyuyan evleri zangır zangır
Mışıl mışıl.
Sevgili
Ellerimi hep trenlere doğru
Avuçlarımı hep yüzüme tutarım.
Sabahları ama en çokta geceleri.

Firuze

Bahar Tomurcuğu



Ellerine şükür
Toprak serpiştirilmiş ellerine şükür
Bir elinde uçurtma bir elinde şeker
Sonrası hep uzun hikayeler.
Baharın hediyesi gözlerine şükür
Yumru yüreğini sar avuçlarıma
Bereket nedir görsün yağmurlar
Kardeş, selamını bana hep güvercinlerle yolla.
Telleri bilsin
Duvarları bilsin
Bulutları bilsin
En çokta seni bilsin.
Bu haberinde çiçeklenme var.
Hüzünden dokunmuş gözbebeklerinin siyahından
   tutam pamukcukları
   tutam tutam
   tutam da atam
Başım hoşmuş
Gökyüzü güneşli
Can, biraz ötemde dur
Ayağım çok takılır bilirsin
Takılsın omzuna düşeyim
Düşüreyim saçlarımı
Düşüreyim gözkapaklarımı.
Usulca kumlara çarpan deniziz biz
Ayın hemen yanında yıldız kümesi
Çaresi balıkların
Perdenin güneş gören yüzü
Uyanan bir çocuğun esnemesi ardından ağlaması
    kavuşması annesine.
Candan ileri, var olmak kazanır seninle şiirler
Minik kedilerin kuyruğuna bağladım
Hadi,
Uçurtmanı al gel.

Firuze 








3 Ocak 2014 Cuma

Fuat Saka - Tabancamın Sapını Gülle Donatacağım



Böyle de manik depresifim.

Soru kelimesi bir soru mudur?

"Şehir

Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de
Konstantinos Kavafis
(Çeviren: Cevat Çapan)"
Ne yazacağımı unuttum. Hay Allah! Artık aklımdan ne geçerse onu yazacağım. Aslında ne kadar standart bir şehir. Fotoğrafta görünen manzara hergün böyle. Trafik biraz daha beter olabiliyor aslında, ben sakin zamanına denk geldim. Bu standartlık içinde o arabalarda, o evlerde standart insanların yaşadığına karar vermiştim ama vazgeçtim. Çünkü hepimiz çok acayip varlıklarız. Delicesine, çıldırmışçasına olmadığımız insanlar olmaya çalışıyoruz. Hayatta hiçbir şey için bu kadar çabaladığımızı sanmıyorum. Bi'kendimizi sevemedik gitti arkadaş. Şahsen her ne kadar ben olmaktan başka bir şekil düşünemesem de kendim için bazen kendimden ciddi şekilde nefret ediyorum. Dışardan biri olsam ve kendim hakkımda bu kadar çok şey bilsem, kendimi bir odaya kapatır insanlardan uzak tutardım. Mümkün olduğunca uyuturdum kendimi. Kendime kitaplar okurdum. Bol bol resim yaptırır sıkça da yeşilin ve denizin olduğu yerlerde gezintiye çıkarırdım. Bir kedi alırdım, güvercin beslerdim. Rüyamda gördüğüm o pembe kafalı yeşil kuşu arardım. İnsanlarla iletişim hariç pek çok şey mümkün olurdu sanırım. Bu insanları sevmediğim anlamına gelmiyor. Kendimle bi'alıp veremediğim var, onu çözmeye çalışıyorum. Aslında başka bi'şehirde yenileneceğime inanıyorum. Konstantin Kavafis bunun öyle olmayacağını söylese de ben ona Tracy Chapman ile cevap veriyorum.
"You got a fast car
I want a ticket to anywhere
Maybe we make a deal
Maybe together we can get somewhere

Anyplace is better
Starting from zero got nothing to lose
Maybe we'll make something
But me myself i got nothing to prove..."
Olmadığım gibi olduğum hergün bulunduğum şehirden hep kaçacağım ondan eminim. Bedenim buralarda olsa da aldanmayın gerçekten beni bağlayan herşeye derin bir öfkeyle illaki hüzünle biraz da "şu an burada değilim" diyor olacak bir yanım...

Bu konuda yalnız değilim
Bence
Öyle miyim?




2 Ocak 2014 Perşembe

SARIL BANA

Herşeye bir dik duruş bu. Senin sarılman çiçek bahçelerini hep rengarenk bırakıyor. Hep güzel kokuyoruz. Cerenler güneşin peşinde koşturup duruyor. O kadar açız ki kestane kokularını takip ediyoruz. Sokağın köşesine uzanıyor kollarımız. Biz sarıldığımızda mükemmel oluyoruz.

Sonra bir genç adam, aşık olmayı yeni öğrenmiş henüz, bize bu şiiri hatırlatıyor:

"Bu yaşıma geldim içimde bir çocuk hala
 Sevgiler bekliyor sürekli senden.
 İnsanın bir yanı nedense hep eksik
 Ve o eksiği tamamlayayım derken,
 Var olan aşınıyor zamanla.

 Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

 Anıların kar topluyor inceden,
 Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
 Ama yine de unutuş değil bu,
 Sızlatıyor sensizliği tersine.
 Senin kim olduğunu bile bilmezken.

 Sevgiden caydığım yerde darıl bana.
 

Metin Altıok "

Düşünce

Ben seninle tüm aptalca şeyleri yapmak istiyorum.

Ben tüm aptalca şeyleri seninle yapmak istiyorum.

Tüm aptalca şeyleri seninle ben yapmak istiyorum.

ÇİÇEKLİ FİSTAN

Güzel fahişem
Güzel ablam
Çıkar mı benden de bir sen?
Ruhumu sarabilir miyim tellerle?
Bir yerlerde emekler mi bir bebe?
Sümüğü akar mı bir çocuğun?
Fahişelik dedikleri
Senin de kabulünde mi?
Soruyorlar mı sana,
Sevgi yaşanır mı ölünür mü diye?
Yosma ne güzel kelime
Ellerin taş plak
Hayat hepten bombok
Fistanın bacaklarında
Cennetten çiçekli.

Firuze
26.12.13

Yemen Blues - Um Min Al Yaman


1

Herşeyin ilk günü hepimiz için bir yenilenme durumunu içimizde tetikliyor. Diyete pazartesi başlıyoruz. Doğum günleri önceki yaşımızdan daha olgun olmak adına başka biri olmak için en uygun zamandır. Okulun ilk günü, iş hayatının ilk günü, yılbaşı... Hepimiz biliyoruz elbet birgünde hissedilir bir değişiklik yaşamayacağız lakin herkes o kadar iyi niyetli dileklerde bulununca bilinçsiz bir sinerji oluşturuyoruz. Umutlarımızı tazeledik mi? Evet. Çokta iyi bir başlangıç olmasada benim için, olduğu kadar dedik. Devam ediyor muyuz? Evet. Ben pazartesiden daha umutluyum ama.

1 Ocak 2014 Çarşamba

piktobet: Sahibini Bekleyen Şeyler

piktobet: Sahibini Bekleyen Şeyler: Lale Müldür başımı kaldırdığımda bir deniz gibi geri çekiliyordu bütün gök tozları küllerden bir ev yapılıyordu sanki orada t...