15 Ocak 2014 Çarşamba

BU AÇI İYİ KANKA, BOZMA ÇEKİYORUM

      


      Kendi kendime sesli konuştuğum da sesimi acayip yadırgıyorum. Başkalarıyla konuştuğumda da böyle bir durum var mı merak ediyorum. Çok tiz de değil ama tok bir hali de yok. Ben konuşurken kendimle sesli sesli, tiyatro seçmelerine gitmiş gibi bir hava yaratıyorum. İçimden de bunu geçiriyorum. Ne kadar samimiyetsizim lan! Kendimden soğudum resmen. Rahatla kızım diyorum rahatla, senden başka kimse yok burada. Beceremiyorum, gidip yazıyorum bende. Kelime hatam, cümle bilgimin eksikliği falan boşveriyorum. Kendimle samimi olmak istiyorum. Böyle laubali, vıcık vıcık olalım, omuza vuralım -omuz da ne tuhaf bir kelime, yadırgadım şu an nedense- , sarılalım ardından. Kamera karşısında milyonlara seslenmiyorum sonuçta. Umarım bu konuda yalnız değilimdir. Yalnız olsam da bir şey değişmeyecek de ama işte insan birini birilerini arıyor. Sonra bir çözüm buldum kendime. Yüksek sesli kitap okuyorum. Hoş, bu ara acınası derece de kitap okuyamıyorum. Bu nasıl dinamik bir vicdan rahatsızlığıdır ya!
      Bu odaklanma sorunsalı ile müthiş bir savaş içerisindeyim. Ruhumdaki şeytan sapasağlam maşallah. Yapmam gerekli olan herşeyi arkaya atıyorum. Sonralık dereceliler ise öne geçmiş bir durumda. Mesela iki gündür aralıksız aynı şarkıyı dinleyip evde bulduğum bilumum leğen, tencere gibi vurmalı çalgıları usulüne uygun kullanmıyorum. Bir düğün havası var. Teatral -tiyatral mi teatral mi siz karar verin- havayı böylece pekiştiriyorum. Dekorlar yavaş yavaş yerini buluyor. Ardından şarkıları fon yapıp, yarım yarım okuduğum kitaplardan hangisi içimi bir nebze ferahlatacaksa onu alıyorum, okuyorum bir de üstüne kayıt yapıyorum. Acaba sesimde ki o eğretilik kayboldu mu diye. Kaybolur gibi yapıyor ama kaybolmuyor şeytanın kuyruğu! İçimdeki sesle -ki şu anda o konuşturuyor beni- daha iyiyiz. Dışımdaki bu sese Ayşe adını vermek istiyorum. İçimdeki sese de Zeynep. Nedendir bilmem çocukken sahip olduğum hayali arkadaşlarımdı bunlar benim. Ayşe ile kavgalıydık. Pek haz etmezdik birbirimizden, hep bir yarış, bir kuyu kazma işindeydik. Zeynep bu kötü günlerimde hep yanımda olan yol arkadaşım, naif güzel varlıktı. Onunla bütün vahim olayları çözer ve mutlu sona el ele giderdik. Hayali arkadaşlara bu denli sempati beslerken hiçbir oyuncak bebekle de evcilik muhabbeti yapmadım. Onlar, adı üzerinde oyuncak işte. Plastikten şirin şeyler. Onların saçları düzeltilir, kıyafetleri dikilir, geri yerine konulurdu. Başka bir kişilikleri olmadı ne yazık ki. Üzüldüm lan. Şu anda yetişmesi gereken bir projem var ama ben oyuncaklardan bahsediyorum. Dedim size , şeytanım çok kuvvetli bu ara. Beni dibe batırmadan da rahat etmeyecek, mümkün değil.
      
Klavyeden de öyle bir ses çıkıyor ki, etrafımdakiler neye sinirlendin diye sormaya başladılar. Halbuki yok öyle bir şey. Ayşe yine iş başında.
      Evet evet, dünya çok kötü bir yer. Evet evet, bir biz iyiyiz. İçimizde kesinlikle şeytana satabileceğimiz bir ruh yok. Bunlar ne lan o zaman? Gözünü seveyim, kötünü de sev arada. Bunları hep dikkat çekmek için yapıyor çünkü. -Yine o. Yine bir beden büyük dökümlü egosuyla geldi öğle yemeğimi hiç etmeye. Döneceğim birazdan, saçmalayacağım çok şey var çünkü.-

Firuze

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder